“İhsân, Allahü teâlâya, görür gibi ibâdet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da, O seni görüyor.”
İbn-i Tavk hazretleri Mâlikî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 362 (m. 973) senesinde Bağdad’da doğdu. Zamanın büyük âlimlerinden fıkıh ilmini öğrendi. Bâzerâya kadılıklarında bulundu. Vefâtına kadar kadılık yaptı. Vefâtına yakın Mısır’a gitti. Mısır’a gittiğinde, orada birçok talebeye ilim ve edep öğretti. 422 (m. 1031) senesinde orada vefât etti. Derslerinde buyurdu ki:
Tefsir âlimleri, Âl-i İmrân sûresi 103. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Allahın ipine sımsıkı sarılın” kısmını şöyle tefsîr etmektedir: “Âyet-i kerîmede geçen (Allahın habline [ipine] sımsıkı sarılın”dan murâd, Allahü teâlânın emirlerine riâyet ederek ibâdete devam etmektir. Âyet-i kerîmede geçen itisâmın [sarılmanın] üç derecesi vardır. Birincisi; normal insanların itisâmı ki, Allahü teâlâdan gelen emir ve yasaklara sarılıp, devam etmektir. Bu kısımda bulunan insanların ibâdet ve tâati, yakîn elde etmek içindir. Bu, Allahın ipine [Kur’ân-ı kerîme] sarılmaktır. İkincisi; seçilmişlerin itisâmı olup, bunların emir ve yasaklara uymaktaki gayretleri, Allahtan başka her şeyden kesilmek, O’na, O’nun emirlerine teslim olmaktır. Bu da urvet-ül-vüskâ’dır. Üçüncüsü; seçilmişlerin seçilmişlerinin itisâmı ki, bunların emir ve yasaklara uymaktaki gayretleri, Allahü teâlâyı müşâhede etmek, O’nun yakınlığı ile meşgûl olmak nimetine kavuşmak içindir. Buna da itisâm-ı billah denir.)”
Hazreti Ömer’in (radıyallahü anh) bildirdiği hadîs-i şerîfte “İhsân nedir?” suâline cevaben Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:
“İhsân, Allahü teâlâya, görür gibi ibâdet etmendir. Her ne kadar sen O’nu görmüyorsan da, O seni görüyor.”
Bu hadîs-i şerîf, pekçok hakîkati içerisine almaktadır. Bazı sâlih kimseler, bir hâdisenin nasıl neticeleneceğini ferâsetle söyler. Bu hâdisenin neticesini Allahü teâlâ ona müşâhede ettirir, gösterir. Bu müşâhede, o kimsede devamlıdır. Bazı kimseler de vardır ki, bu müşâhede onda bazen olur, devamlı olmaz. O, onu Allahü teâlânın aşkının serhoşluğu içinde iken söyler veya o söz dilinden çıkar da, söylediği hakîkat olur. Ama, onun bu hâlden haberi bile yoktur. İşte bu iki hâlin birinci olanı, yani ferâseti devamlı olanı makbûldür. Ferâseti devamlı olanlara “Velâyet ehli” denir. Bu işler, “Abdal”, “Ebrar” ve “Zühhâd” da olur. Ferâseti ve müşâhedesi bazen olanlar da “Muhakkik”lerdir. Muhakkiklerde hâdiseler, bazen kapalı, bazen de açık olur.