Allahü teâlânın takdir ettiğini kabul et!..

“Helâl lokma ile, hâlis kalb ile kırk gün ibâdete devâm eden kimsenin kalbi nurlanır…”

 

 

 

Molla Şâh Muhammed hazretleri evliyânın büyüklerindendir. 1582 (H.990) senesinde Afganistan’da Bedahşan’da doğdu. İlk tahsilini Belh’de yaptı. Daha sonra Agra’ya kadar olmak üzere Hindistan’ın kuzeyinde bir seyahat yaptı. Tasavvufta Şeyh Meyânmir’in sohbetlerinde bulunarak Kâdirî yolunda kemâle erdi. Kısa zamanda yükselip üstün hallere kavuştu. 1661 (H.1072) senesinde Hindistan’da vefât etti. Sohbetlerinde buyurdu ki:

 

“Peygamberlerden sonra ihtilâfa, anlaşmazlığa düşen her ümmette, mutlaka haksızlar, haklılara gâlip ve üstün gelmiştir.”

 

“Helâl lokma ile, hâlis kalb ile kırk gün ibâdete devâm eden kimsenin kalbi nurlanır, hikmet söylemeye başlar.”

 

“Büyük bir kalabalık, bir yere toplansa ve biri, içinizden akşama kadar kim yaşayacak, bilsin dense, kimse bilemez. İşin şaşılacak tarafı şurasıdır ki, eğer o kimselere; ‘Öyleyse, ölüm için gerekli hazırlığı yapan, ayağa kalksın’ dense kimse ayağa kalkmaz. Bu gafletten kurtulmaya çalışmalıdır.”

 

“Zühd, yamalı elbise giymek, arpa ekmeği yemek değil, dünyânın faydasız şeylerine gönül bağlamamak ve uzun emel sâhibi olmamaktır.”

 

“Para, mal ve mülk, kişinin zâhid olmasına mâni değildir. Dünyâlığı bulunmayan da zâhid sayılmaz. Dünyânın faydasız şeylerine aşırı düşkünlük olup olmadığı araştırılıp, ona göre hüküm verilir. Bir kimsenin elinde dünyâlığı vardır. Fakat zâhiddir. Bir kimsenin de dünyâlığı yoktur. Lâkin zâhid değildir. Mal, insanın silâhı gibidir. Yâni, insan canını, sıhhatini, dînini ve şerefini mal ile korur.”

 

“Bir kimsenin, duâ ederken yalnız kendisine duâ edip, ana-babasına ve diğer Müslümanlara duâ etmemesi, Kur’ân-ı kerîm okumayı bildiği hâlde her gün en azından yüz âyet okumaması, câmiye girdiği hâlde iki rekat olsun namaz kılmadan çıkması, kabristandan geçtiği hâlde mevtâlara selâm vermemesi, bir yerde yalnız olarak yaşıyorsa, cumâ günü şehre geldiği hâlde cumâ namazı kılmaması, bulunduğu beldeye bir âlim geldiği hâlde, onun ilminden hiç istifâde edememesi, bir kişi ile dost olduğu hâlde ismini öğrenmeden ayrılması, bir tanıdığı kendisini dâvet ettiği hâlde dâvetine gitmemesi, gençlik çağı büyük bir fırsat olduğu hâlde o zamanını boşa geçirmesi, kendisi tok ve komşusunun aç olduğunu bildiği hâlde, ona bir şeyler vermemesi o kimsenin gafletindendir.”

 

“Rızâ; Allahü teâlânın takdir ettiğine şükrederek kabûl etmektir.”

Kategori içindeki yazılar: Vehbi Tülek