İmâm-ı Kuşeyrî hazretleri fıkıh, tefsîr, hadîs ve kelâm âlimi olup adı Abdülkerîm’dir. 986 (H.376) senesinde Horasan’ın Üstuvâ nâhiyesinde doğdu. Nişâbûr’da büyük velîlerden Ebû Ali Dekkâk ile karşılaşarak tasavvuf yolunda büyük merhaleler katetti. Hocasının emriyle Muhammed ibni Bekr-i Tûsî’den fıkıh, Ebû Bekr ibni Fûrek’ten kelâm ve usûl-i fıkıh, Ebû İshâk İsferâînî’den kelâm ilmini öğrendi. İcazet verilerek vefat edinceye kadar ders verdi. 1072 (H.465) senesinde Nişâbûr’da vefât etti. Kuşeyrî, sûfiyye-i aliyyenin büyüklüğüne, sûfilerin hâl tercümelerine, tasavvufun mâhiyetine, zühd ve takvânın izâhına dâir yazmış olduğu Risâle-i Kuşeyriyye adlı eseriyle meşhûr olmuştur. Bu kitabında şöyle anlatır:
“Allahü teala hiçbir şeye bağımlı değildir, muhayyilede tasavvur edilemez, akıl ile tahayyül edilemez, zaman ve mekândan münezzehtir. Üzerinden zaman ve vakit geçmez. Vasfı hakkında eksiklik ve fazlalık bahis konusu olmaz. Miktar ve keyfiyet Onun hususiyeti değildir. Sonu ve sınırı yoktur. Hadis şeylere mahal olmaz. Hiçbir âmil Onu fiile sevk edemez. Üzerinde renk ve oluş bulunması caiz olmaz. Yardımcısı ve destekçisi yoktur. Hiçbir yaratık kudretinin hâricine çıkamaz. Hiçbir varlık hükmünü kabul etmemezlik edemez. Bilinen hiçbir şey ilmine gizli kalmaz. Yaptığı ve yapacağı şeyi nasıl yaparsa yapsın fiilinden ötürü kınanmaz. Onun için bir başlangıç farz ederek, ne zaman var oldu, denemez. Bekası son bulmaz ki vadesini tamamladı ve zamanını doldurdu, denilsin. Yaptığı şey için, niçin yaptı, denemez. Çünkü fiilinin illeti (âmili, sâiki) yoktur. O nedir, denemez. Zira cinsi yoktur ki Onu benzerlerinden ayırt eden bir emmare teşkil etsin.
O, bir cihette olmaksızın âhirette görülecektir. Başkasını görür, fakat gözle değil. Bizzat işin içine girmeksizin ve vasıta kullanmaksızın yapmak istediği şeyi yapar. En güzel isimler, en yüce sıfatlar Onundur. irâde ettiğini yapar, kullarını hükmüne boyun eğdirir, hükümrân olduğu mülkünde dilediğinden başka bir şey olmaz, yaratmış olduğu kâinatta, daha önce takdir edilmeyen bir şey vücuda gelmez. ‘Olacaktır’ diye bildiği hâdiseler ‘olsun’ diye irâde ettiği hususlardır. Olması mümkün olan şeylerden, ‘olmayacaktır’ diye bildiği hususlar ‘olmasın’ diye irâde ettiği şeylerdir.
Hayır olsun, şer olsun kulların irâdeleri ile kazandıkları amellerin yaratıcısı Odur. Az olsun, çok olsun âlemdeki eşyanın ve eserlerinin (yani eşyaya ait arazların) icat ve halk edeni Odur.”
Vehbi Tülek