Saadete kavuşmak isteyen, dinin emir ve yasaklarına uymaya mecbûrdur.
Muhammed Ma’sûm Ömerî hazretleri evliyânın büyüklerinden olup İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin torunlarındandır. 1846 (H.1263) senesinde Delhi’de doğdu. Zâhirî ilimleri dedesinin talebelerinin önde gelenlerinden Molla Muhammed Nüvâb ve küçük amcası Muhammed Mazhar’dan okudu. İngilizler 1858 senesinde Hindistan’ı işgâl edince Medîne-i münevvereye hicret etti. 1922 (H.1341) senesinde Mekke-i mükerremede vefât etti. Bir sohbetinde şöyle anlattı:
Yüksek ceddimiz, üstadımız Muhammed Masum Fârûkî hazretleri, mektubatının 2. cild 11. mektubunda buyuruyorlar ki:
Allahü teâlâ, insanları başıboş bırakmadı. Her istediklerini yapmaya izin vermedi. Nefslerinin arzularına ve tabîî, hayvânî zevklerine, taşkın ve şaşkın olarak tâbi olmalarını, böylece felaketlere sürüklenmelerini dilemedi. Rahat ve huzur içinde yaşamaları ve sonsuz saadete kavuşmaları için arzularını ve zevklerini kullanma yollarını gösterdi ve dünya ve âhıret saadetine sebep olan faydalı şeyleri yapmalarını emretti. Zararlı şeyleri yapmalarını yasak etti. Bu emirlere ve yasaklara (Şeriat) denildi…
Saadete kavuşmak isteyen, şeriata uymaya mecbûrdur. Nefsinin ve tabîatının, şeriata uymayan arzularını terk etmesi lâzımdır. Şeriata uymazsa, sahibinin, yaratanının gadabına, azâbına düçâr olur. Şeriata uyan kul, mesut, rahat olur. Sahibi onu sever. Dünya ziraat yeridir. Tarlayı ekmeyip, tohumları yiyerek zevk ve safâ süren, mahsûl almaktan mahrum kalacağı gibi, dünya hayatını, geçici zevkleri, nefsin arzularını taşkın ve şaşkın olarak yapmakla geçiren de, ebedî nîmetlerden, sonsuz zevklerden mahrum olur. Bu hâl, aklı başında olanın kabûl edeceği bir şey değildir. Sonsuz lezzetleri kaçırmaya sebep olan, geçici lezzetleri zararlı şekilde yapmayı tercîh etmez. [Allahü teâlâ, dünya zevklerinden, geçici lezzetlerinden, nefse tatlı gelen şeylerden hiçbirini, menetmedi, yasak etmedi. Bunları, şeriata uygun, zararsız olarak kullanmaya izin verdi.]
Şeriata uymak için, evvelâ (Ehl-i sünnet) âlimlerinin, Eshâb-ı kirâmdan öğrenip ve Kur’ân-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden anlayıp bildirdikleri (Akâid)e uygun îman etmek, sonra haram, yasak edilmiş olanları öğrenip bunlardan sakınmak ve yapması emrolunan farzları öğrenip yapmak lâzımdır. Bunları yapmaya (İbâdet) etmek denir. Haramlardan sakınmaya (Takvâ) denir.