“Asıl sabır, musibetin geldiği ilk anda yapılan sabırdır!..” 

“Bir kimse Allahü teâlânın emrettiği yerlere dağ kadar altın harcasa isrâf olmaz…”

 

 

 

Hasen bin Alî HuIvânî hazretleri hadis âlimidir. Urfa-Hilvan’da doğdu. Bağdat, Şam, Tarsus’ta tah­silini tamamladıktan sonra Mekke’ye yerleşti. Vekî’ bin Cerrah gibi âlimlerden hadis okudu. Kendisin­den de Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve İbn-i Mâce gibi büyük âlimler rivayette bulundular. Hulvânî 242 (m. 857)’de Mekke’de vefat etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:

 

Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular ki: “Ümmetimin yarısının Cennete girmesiyle şefaat arasında muhayyer kılındım. Ben şefaati tercih ettim. Çünkü o daha şümûllüdür. Onu yalnız takvâya erenler için sanmayın, o aynı zamanda hatâya düşen günahkârlar içindir de.”

 

“Sizden herhangi birisinin, yemek sofrası misâfirinin önünde bulunduğu müddetçe, melekler onun için istiğfar ederler.”

 

“Gençlerin en hayırlısı, kendisini yaşlılara benzeten, ihtiyârların en fenâsı da kendisini gençlere benzetendir.”

 

“Namazını zayi ettiği hâlde Allaha mülâki olan kimsenin, diğer iyiliklerine Allah değer vermez.”

 

“Bir kimse Allahü teâlânın emrettiği yerlere dağ kadar altın harcasa isrâf olmaz. Bir dirhem gümüşü veya bir avuç buğdayı haram olan yere vermek isrâf olur.”

 

“Asıl sabır, musibetin geldiği ilk anda yapılan sabırdır.” 

 

“Benden sonra öyle hükûmetler olur ki, benim yolumdan ayrılırlar. Kalpleri şeytan yuvasıdır. Bunlara da itaat ediniz! Karşı gelmeyiniz! Sizi döğse de, mallarınızı alsa da karşı gelmeyiniz!” Yâni, zâlim olan, malınıza, canınıza saldıran hükûmete de isyân etmeyiniz. Fitne çıkarmayınız. Sabredip, ibâdetiniz ile meşgûl olunuz. Şehir içinde fitneden kurtulamazsanız, ormana sığınınız. Fitnecilere karışmamak için, ormana gidip, ot, yaprak yemek zorunda kalırsanız, ormanda kalınız da, fitnecilere karışmayınız!”

 

“Kişinin yediğinin en helâli, el emeği ve meşrû, olan alışverişten temin ettiği kazancıdır.”

 

“Cennet ehli Cennette yerleştikten sonra, artık dünyâdaki dost ve kardeşler birbirini görüp, görüşmek arzu ederler. Bu sırada, her ikisinin de üzerine oturdukları taht harekete geçer. Birisi gider ve diğeri gelirken yolda buluşur, sohbet ederler. ‘Falan gün, falan yerde yaptıklarınızı hatırlar mısınız?’ şeklinde konuşurlar, ‘Orada duâ ettik de, Allahü teâlâ bizi mağfiret etti’ derler.”

 

 

 

Vehbi Tülek’in önceki yazıları…

Kategori içindeki yazılar: Vehbi Tülek