Esas âlim, ilmi ile amel edendir…

İbrâhim Havvâs hazretleri evliyânın büyüklerindendir. Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin talebelerinden olup, Ebû Câfer Huldî ve Sürvân-ı Kebîr’in hocasıdır. Yüksek makam ve kerâmetler sâhibiydi. Bağdât’ta doğdu. 903 (H. 291) yılında İran’da Rey’de vefât etti.

İbrâhim Havvâs hazretleri anlatır: Bir sene, hacca gitmeye niyet ederek yola çıktım. Ne zaman Kâbe-i şerîf tarafına gitmek istedimse, gayriihtiyârî ters istikâmete doğru gidiyordum. Allahü teâlânın irâdesi beni bu tarafa çekiyordu. En sonunda İstanbul tarafına gitmeye karar verdim. Şehre girdim. Yüksek bir köşk gördüm. Kapısı önünde, bir kısım insanlar toplanmıştı. Yaklaşarak “Niçin toplandınız?” diye sordum. Onlar da, “Rum Kayserinin (imparatorun) kızı delirmiş, çâre bulmak için doktorlarını topladı” dediler. Bunda bir hikmet olsa gerektir deyip içeri girdim. Odada Kayser’in kızını gördüm. Bana bakarak “Ey İbrâhim Havvâs! Hoş geldiniz” dedi. Ben, hayret ederek, “Beni nereden tanıyorsunuz?” diye sorunca bana; “Cânımı cânâna teslim etmek istedim ve Hak teâlâdan sevdiği bir kulunu yanımda bulundurmasını niyâz ettim. ‘Üzülme, yarın İbrâhim Havvâs dostum sana gönderilir’ buyruldu” dedi…

Bunun üzerine “Peki hastalığınız nedir?” diye sorduğumda kız; “Bir gece dışarı çıkıp, ibret nazarı ile gökyüzüne baktım. Allahü teâlâ hazretleri, beni benden aldı. Kendimden geçtim. (Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah) kelimesi dilime, mânâsı kalbime geldi. Bu kelimeyi dilimden düşürmez oldum. Bu sebepten hâlime delilik, bana da deli, dediler” diye cevap verdi. O zaman ben; “Bizim diyâra gelmek ister misin?” deyince, o da; “Sizin diyârda ne vardır?” dedi. “Mekke, Medîne, Beytülmukaddes oradadır” diye cevap verince, “Sağ tarafına bak” dedi. Baktım, bir düzlükte Mekke, Medîne ve Beytülmukaddes karşımda duruyor gördüm…

Az sonra bana: “Vakit yaklaştı, istek ve arzu haddi aştı” dedi ve Kelime-i şehâdeti getirip rûhunu teslim etti…

İbrâhim Havvâs buyurdu ki: “Esas âlim, ilmi ile amel edendir.”

“Kalbin ilâcı beştir: Kur’ân-ı kerîm okumak ve Mushaf-ı şerife bakmak, mîdeyi boş tutmak, gece kalkıp ibâdet etmek, seher vaktinde Allah için ağlayıp, gözyaşı dökmek ve iyilerle berâber bulunmaktır.”

“Bir Müslüman, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına ne kadar dikkat edip tatbik ediyorsa, Allahü teâlâ da onu o derece azîz eder. Diğer Müslümanların kalbine de onun sevgisini verir.”


Vehbi Tülek

Kategori içindeki yazılar: Vehbi Tülek