“Câhillikte ileri olan, sefîhlikte, ahmaklıkta, malını vara yoğa sarf etmekte de ileri olur!”
Germiyânlı Yakûb Efendi Osmanlı âlim ve evliyasının büyüklerindendir. Kütahya’da doğdu. Zamânında bulunan yüksek âlimlerin, sohbet meclislerinde ve derslerinde yetişerek kemâle geldi. İstanbul’a gelerek, Kocamustafapaşa Dergâhında bulunan, Sünbül Sinân hazretlerinin talebeleri arasına girdi. Sünbül Sinân Efendinin vefâtından sonra Merkez Efendinin sohbetlerine devâm etti. 1571 (H.979) târihinde İstanbul’da vefât etti.
Ya’kûb Germiyânî hazretleri buyurdu ki: “Câhillikte ileri olan, sefîhlikte, ahmaklıkta, malını zararlı yerlere harcamakta, vara yoğa sarf etmekte de ileri olur. Câhillikten kurtulmadıkça, sefîhlikten kurtulamaz.”
“Dünyâda hiç kimseye hased etmedim. Ancak dünyâya gelmeyenlere gıbta ettim. Şu üç şeyden dolayı onların hâllerine imrendim. Birincisi, bu âlem ayrılık ateşiyle yanma yeridir. Dünyâya gelmeyenlerde böyle bir firâk hâli yoktur. İkincisi, bize verilen vücûd nîmetinin ve sayısız diğer nîmetlerin şükrünü edâ etmekten âciziz. Bizde, bu acziyetten dolayı mahcûbiyet vardır. Dünyâya gelmeyenlerde ise, böyle bir mahcûbiyet yoktur. Üçüncüsü ise, bizler, kemâl mertebesinde istidâda sâhib olmadığımızdan, hep derd-i hüsrân içinde bulunuruz. Bu dert, dünyâ lezzetlerini ve yüzdeki neşe ve sürûru alıp götürür. Dünyâya gelmeyenlerin ise, bu lezzet ve neşeden mahrûm olmaları gibi bir durumları yoktur.”
Bir zaman bâzıları Ya’kûb Germiyânî hazretlerine gelerek namaz içinde gönüllerine çeşitli düşüncelerin geldiğinden yakındılar. Ya’kûb Germiyânî hazretleri; “Kırk yıldır değil namaz içinde, namaz dışında bile basîret gözüm, Allahü teâlânın rızâsından başka bir şeye bakmamıştır” buyurduktan sonra, şöyle anlattı: “Bu yola girişimin ilk zamanlarıydı. Kendi hâlimde, kalbimle meşgûl olup, murâkabede idim. Birden önümde, çıplak bir kimse görünüverdi. ‘Avret yerini ört, yâhut da başka tarafa git!’ dedim. Bu sözüme hiç aldırış etmedi. Gâyet mahzûn bir şekilde; ‘Ben dün kıldığın ikindi namazının sûreti, görünüşüyüm. Namazın sünnetleri benim libâsımdır (örtüm, elbisem). Sen, bâzı dünyevî meşgûliyetler sebebiyle, namazın sünnetlerini terk eyledin. Onun için ben kıyâmete kadar bu hâlde kalsam gerektir’ dedi. O zaman, o çıplak sûret kendimmişim gibi öyle utanıp mahcûb oldum ve yaptığıma öyle pişman oldum ki, bu sebepten o andan îtibâren, Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmekte tam bir âgâhlık ve uyanıklık içindeyim. Çok dikkatli davranmaya, gaflette bulunmamaya çok gayret ediyorum.”