Vakit, sahip olduğumuz en değerli şeydir…

Şair ne güzel demiş: “Keşke gençliğim bir gün olsun geri gelseydi de ihtiyarlığın benim başıma neler getirdiğini ona anlatsaydım…”

 

 

 

Geçmiş zaman ne kadar güzel olursa olsun bir daha yaşanmıyor. Şu gençliğini düşünerek ah çeken ihtiyar, şu parlak devirlerini hatırlayarak dövünen toplum, eninde sonunda anlar ki geçen geçmiştir artık. Onu geri getirmek, tekrar yaşamak hiç kimse için bugüne kadar mümkün olmamıştır, olamaz da…

 

Gerçekten de insanlar, iradelerinin geçmiş zamanla ilgili acı ve tatlı hatıraları önünde aciz kaldığını anlar ve hepsinin bir rüyâ gibi geçtiğini hisseder. “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.”

 

İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:

 

“İnsan, rüyâ gördüğü zaman onun rüyâ olduğunu bilmez, gerçek zanneder, uyanınca kendi kendine; meğer bu gördüklerim rüyaymış, der. Aynen bunun gibi ölünce de dünya hayatının bir rüyâ gibi olduğunu anlar.”

 

Bilmem siz de öyle misiniz? Ben, bir tarih kitabı okurken, meydana gelen olayları, alınan kararları ve yapılan işleri kritik ederim. Sanki o devirde yaşıyormuşum gibi gelir bana… Böyle olunca, zaman zaman durur, “Keşke bu karar alınmasaydı…” diye kendi kendime hayıflanırım. Sanki, geçmiş zamana sözüm geçecekmiş gibi!.. Zamanı tersine çevirmek, o zamanlara geri dönmek ve o hadiselere tesir etmek artık mümkün değildir. Bize düşen onların yaptıklarından ibret almaktır. Yapmak istediğimiz ne olursa olsun, onun bir benzeri geçmiş zamanlarda yapılmıştır. Başaranlar olmuş, başaramayanlar olmuş. Başarılı olanlar nasıl bu başarıyı elde ettiler. Başaramayanlar niçin başaramamışlar… Bunları öğrenir ve başarılı olanlar gibi hareket edersek, başarılı olmamak için sebep kalmaz.

 

Zaman geri gelmediği gibi onu durdurmak da mümkün değildir. Su gibi akıp gidiyor. Vakit insanın sahip olduğu en değerli şeydir. En kıymetli mücevherden daha kıymetlidir. Kaybedilen mücevher tekrar alınabilir, fakat kaybedilen zaman bir daha ele geçmez.

 

Şair ne güzel demiş: “Keşke gençliğim bir gün olsun geri gelseydi de ihtiyarlığın benim başıma neler getirdiğini ona anlatsaydım…”

 

Her insan için belli bir ömür tahsis edilmiştir. Bu kısacık ömrüyle yaşadığı ve yaşayacak olan üç hayatını kazanmak zorundadır. Dünya hayatı, kabir hayatı ve ahiret hayatı… Bunların en kısası dünya hayatıdır. Önemli olanı da budur. Çünkü üçü de burada kazanılır…

 

Hasan-ı Basri (rahmetullahi aleyh) Tabiinin büyüklerindendir. Eshab-ı kiramı, görmeyenlere tarif ediyor. Diyor ki: “Onlar öyle insanlardı ki; siz nasıl paranızı acıyarak harcıyorsanız onlar da vakitlerini öyle acıyarak harcarlardı. Ne yapsam daha çok sevap kazanırım düşüncesi ile hareket ederlerdi…”

 

 

 

M. Said Arvas’ın önceki yazıları…




Kategori içindeki yazılar: Said Arvas