Hüseyin Hilmi Işık Efendi buyurdu ki: “Allahü teâlâ ancak çok sevdiği, çok mümtaz kıldığı kullarına sevdiği bir dostunu tanımayı nasip eder…”
Bugün, büyük İslâm âlimi Hüseyin Hilmi Işık Efendinin vefat yıl dönümüdür. (26 Ekim 2001)
Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin en çok sevdiği talebesi olan Hüseyin Hilmi Efendi, O mübarek zatı, 1929 yılında tanımakla ve ona hizmet etmekle şereflendi. Onun sohbet ve derslerinde, feyiz ve ihsanlara nâil oldu. Sarf, nahv, mantık, fıkıh, hadis, mâkul ve menkûl, usûl ve fürû ilimlerini tâlim etti…
Sohbetlerinde sık sık şöyle buyururdu:
Hüseyin Hilmi Işık Efendi, teğmenlikten albaylığa kadar Türk ordusunda zehirli gazlar mütehassıslığı ve kimyâ öğretmenliği yapmış, çok subay yetiştirmiştir…
Başta; “Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye” olmak üzere, Hakîkat Kitabevi tarafından neşredilen, 14 Türkçe ve bunların; Arabî, Fârisî, Fransızca, Almanca ve İngilizce yayınlanan pek çok kitabı vardır…
Bu mübarek zat, 90 yaşında vefât etti. İhlas Holdingin kurucusu ve aynı zamanda en çok sevdiği talebesi ve dâmâdı olan rahmetli Enver Ören Ağabey başta olmak üzere, gözyaşları arasında büyük bir kalabalıkla Eyüp Sultan Kabristanı’ndaki aile mezarlığına defnedildi… Cenâb-ı Hak şefaatlerine nâil eylesin…
***
Hüseyin Hilmi Işık “kuddîse sirrûh” buyurdu ki:
“Allahü teâlâ ancak çok sevdiği, çok mümtaz kıldığı kullarına sevdiği bir dostunu tanımayı nasip eder. Sevdiği bir dostunu tanıtmak aynen Eshab-ı kirama hazreti Peygamberi (sallallahü aleyhi ve sellem) tanıtması gibidir. Ona sevdiği bir kulunu tanıtması demek, ona çok büyük nimetler vereceğinin, Cenneti nasip edeceğinin alametidir. Çünkü vermek istemeseydi istek vermezdi. ‘Biz istedik’ diyoruz. Hiç alakası yok! Onu veren Allah’tır (celle celalühu)…
Cenâb-ı Hakk, bu güzel itikadı, bu güzel imanı, hele hele bu büyüklere olan sevgiyi çöplüğe koymaz… İnsanın kalbi pırlantaya layıktır. Onun için o büyükleri tanıtır ve sevdirir. Bunun için de ne kadar şükretsek azdır. Bu ‘özel tahsis’tir kardeşim…
Allahü teâlâ, Peygamber Efendimize buyurdu ki: (Göğsünü paralayacak şekilde kendini niye öyle harap ediyorsun? Bana neden inanmıyorlar, iman etseler ateşte yanmayacaklar deyip niye kendini bu kadar sıkıntıya sokuyorsun. Hidayet benim elimdedir. Bu hakkı senin eline vermedim…) Onun için hepimiz Cenab-ı Hakk’ın bu özel lütfuna kavuştuk kardeşim. Böyle yüce Allah’a insan nasıl itaat etmez, nasıl onu sevmez?
Peki, Allahü teâlâyı nasıl seveceğiz? Cenâb-ı Hakk’a teşekkür namaz kılmakla olur. İmandan sonra namaz gelir. Direksiz bina olmaz. Namazsız da din olmaz…
O hâlde, mümin nefes aldığı müddetçe; ayakta, oturarak, nasıl imkânı varsa namazını kılmak zorundadır kardeşim…”