İstanbul’un, Osmânlı Türk Cihân İmparatorluğu’nun taht şehri olması, 18 Kasım 1922’ye kadar 469 yıl, 5 ay, 20 gündür.
Meşhûr târihçi Yılmaz Öztuna diyor ki:
İstanbul, Büyük Konstantin tarafından 11 Mayıs 330’da, Roma Cihân İmparatorluğu’nun taht şehri (başşehir = başkent) i’lân edildi. 29 Mayıs 1453’e kadar 1123 yıl, 19 gün, Roma ve Bizans İmparatorlukları’nın taht şehri olarak kaldı.
Osmânlı Türk Cihân İmparatorluğu’nun taht şehri olması, 18 Kasım 1922’ye kadar 469 yıl, 5 ay, 20 gündür. Bu suretle, 1592 yıl, 6 ay, 9 gün İmparatorluk pâyitahtı / taht şehri (başşehir) oldu.
Cihân İmparatorlukları buradan yönetildi. Hılâfet’in (Halîfeliğin) taht şehri olması ise, 29 Ağustos 1516’dan 3 Mart 1924’e kadar 407 yıl, 6 ay ve 5 gündür. İşte İstanbullu, böylesine bir beldenin hemşehrîsi, sâkini olmakla müftehirdir (iftihâr etmektedir). [Türkiye gazetesi – 4 Temmuz 2009 Cumartesi, Başyazı]
İstanbul anılınca, hemen Eyüp Sultân ve Peygamber Efendimizin süt kardeşi Şeybetü’l-Hudrî (radıyallahü anhümâ) hâtıra gelir. Yine Murâd-ı Münzevî, Mehmed Emîn Tokâdî, Abdülfettâh-ı Akrî, Azîz Mahmûd Hüdâyî, Sünbül Sinân Efendi, Merkez Efendi, Beşiktâşlı Yahyâ Efendi gibi nice büyük zâtlar hâtıra gelmektedir.
Bilindiği üzere, Kur’ân-ı kerîmde “Fetih sûresi”nin 1. âyet-i kerîmesinde “fethan mübînâ” lafızlarıyla Mekke-i mükerremenin fethi mevzû-i bahis edilmiştir. Ayrıca “Nasr” sûresinde de “Nasrullah ve’l-Feth” lafızlarıyla yine “Mekke’nin fethi” zikredilmiştir.
“Feth-i mübîn” terimi, edebiyâtımızda bir de “İstanbul’un fethi” için kullanılmıştır. Buna dâir pekçok makâle ve şiir de yazılmıştır. Sevgili Peygamberimiz, İstanbul’un fethini bundan 14 asır önce müjdelemiştir. İstanbul’un fethini müjdeleyen hadîs-i şerîf hakkında, Fakültemizden emekli bir profesör arkadaşımız, Ahmed İbn-i Hanbel hazretlerinin “Müsned”i, Ebû Abdillah el-Hâkim en-Neysâbûrî’nin “el-Müstedrek ale’s-Sahîhayn”i, İmâm-ı Buhârî’nin “et-Târîh”i başta olmak üzere, 19 kaynak zikretmiştir. İstanbul Ün. İlâhiyât Fakültesindeki diğer bir meslektaşımız ise kaynakları 24’e ulaştırmıştır.
İstanbul’un ma’nevî sultânı Hâlid bin Zeyd’in, künyesi “Ebû Eyyûb”dur. Medîneli Müslümânlardan olduğu için “Ensârî” nisbesiyle meşhûr olmuştur. Babasının adı Zeyd, annesinin ismi Hind binti Rebîa’dır. Doğum târihi kesin olarak bilinmemektedir. 670 (H. 50) senesinde İstanbul’da şehîd oldu. Peygamber Efendimizin “mihmândârı”; yâni Resûlullah Efendimiz, Mekke-i mükerreme’den Medîne-i münevvere’ye hicret ettiği zaman, deve bunun kapısında [bunun evinin yakınında bulunan bir arsada] çöktüğü için, Mescid yapılıncaya kadar, yedi ay onu evinde misâfir eden “Sahâbî”dir.
Peygamber Efendimiz, Mekke’den Medîne’ye hicret etmeden önce, bi’setin, ya’nî Peygamberliğinin bildirilmesinin onbirinci senesinde Müslümân oldu. İkinci Akabe bîatinde bulunarak Resûlullah Efendimizin sohbetiyle şereflendi. Böylece Eshâb-ı kirâm ve Ensâr-ı kirâmdan oldu. Hanımı Ümmü Eyyûb da Müslümân olup, Peygamber Efendimize hizmetle şereflendi. Eyyûb, Abdurrahmân, Hâlid isminde üç oğlu ve Amre isminde de bir kızı vardı.