Medeniyet yalnız ilim; fen ve teknoloji değildir!

Batılı ülkeler ve kuklalarının geçmişi hep zulüm, kan dökme, gözyaşı ve vahşet ile doludur. Bunlar hangi ülkeye girdilerse hep katliam, vahşet ve gözyaşı bırakıp ayrılmışlardır.

 

 

 

Medeniyetler, milletlerin yaşadıkları hayat tarzları, geçmişten bugüne kadar bıraktıklarıyla değerlendirilir. İslam medeniyeti, ulaştığı her yerde, geriye huzur ve mutluluk bırakmıştır. Doğru iman, ibadet ve ahlaktan mahrum olan milletler ise tarih boyunca hep sefalete ve felakete sebep olmuşlardır. Çünkü bu milletler, elde ettikleri fen ve teknolojiyi insanlara zulüm, işkence ve sömürü aracı olarak kullanmışlardır. Hâlbuki medeniyet demek, yalnız ilim, fen ve teknoloji demek değildir. İlim ve fen, medeniyet için, ancak bir vasıtadır.

 

İlimde, fende ve teknolojide çok ileri olan milletlere, fen vasıtalarını ne yolda kullandıklarını incelemeden, medenî demek büyük gaflettir, pek yanlıştır. Fabrikaların, motorlu vâsıtaların, gemi, tayyare, atom cihazlarının çok olması, gözleri kamaştıran yeni buluşların artması, medeniyeti göstermez.

 

“Medeniyet, tamir-i bilâd ve terfîh-i ibâddır.” Yani, beldeleri, memleketleri imar etmek ve bütün insanları, rûh, düşünce ve beden bakımından rahat yaşatmaktır. Bu iki gayeye ulaşmak, ancak iman, ibadet ve ahlak sahibi olmakla olur, yani İslamiyet’e uymakla olur. İslamiyet’ten ayrıldıkça medeniyet geriler.

 

İşte, liselerde, üniversitelerde öğretilen bilgiler, bütün fen vâsıtaları, fabrikalar ve ağır sanayi, memleketleri imar için, insanları rahat ettirmek için kullanılırsa, faydalı olur, sevap olur. Memleketleri tahrip, insanların hürriyetini ellerinden almak, köle yapmak için kullanılırsa, faydasız olur, günah olur. Bunların faydalı olması, medeniyete hizmet etmesi, ancak ve yalnız İslam dînine uygun kullanmakla olur.

 

Eski Romalılarda, Yunanlılarda ve Avrupa’daki, Asya’daki devletlerde, fen bilgisi vardı. Fakat din bilgisi noksan idi. Bunun için, fen ve teknikte elde ettikleri başarıları kötü yerlerde kullandılar. Bir kısmı, sanat eserlerini zevklerde, kötü yollarda kullandılar. Bir kısmı da, teknik vâsıtalarını, insanlara zulüm, işkence yapmakta kullandı. Medenî olmaları şöyle dursun, parçalandılar, yıkıldılar, yok oldular.

 

Şimdi de Müslüman olmayan memleketlerin fen bilgileri ve teknik başarıları, ağır sanayileri göz kamaştıracak derecede ise de, din bilgilerinin üç kısmından yani doğru iman, ibadet ve ahlaktan mahrumdurlar. Bu sebeple büyük bir vahşet yapmaktadırlar. Nitekim bu ülkeler ve kuklaları dün olduğu gibi bugün de, Gazze, Filistin, Lübnan ve daha birçok yerde katliamlar yapıyorlar. Bu ülkeler, yıkılıp yok olmaya, yaptıkları zulüm ve vahşetle anılmaya mahkûmdurlar. Tarih tekerrürden ibarettir.

 

Hülasa, Batılı ülkeler ve kuklalarının geçmişi hep zulüm ve vahşet ile doludur. Bunlar hangi ülkeye girdilerse hep katliam, vahşet, acı ve gözyaşı bırakıp ayrılmışlardır.




Kategori içindeki yazılar: Salim Köklü