“Bu ne biçim gece ki, sabah yaklaşmaz ona/Bahtımın sabahı yok, sabahın günâhı ne?”
Kutb-i Âlem Şeyh Nûreddîn hazretleri Hindistan evliyâsının tanınmışlarındandır. 1410 (H.813) senesinde Pendûh şehrinde vefât etti. Babası Alâül-hak’ın hânegâhında, babasının husûsî hizmetlerinde bulunarak kemale geldi. Hilâfet verilerek, babasından sonra talebe yetiştirdi. En büyük halîfesi Şeyh Hüsâmeddîn Mankpûrî’dir.
Şeyh Nûreddîn hazretleri buyurdu ki: “Bizim bulunduğumuz tasavvuf yolunda üç esas vardır. 1- Hesâba çekilmeden evvel kendini hesâba çekmek. 2- (İki günü aynı hâlde olanlar aldanmışlardır) hadîs-i şerîfine uyarak, hep ilerlemeye gayret etmek. 3- Havatırı (kalbe gelen düşünceleri) yok etmek, gidermektir. Hep Allahü teâlâyı hatırlamaktır.”
“Riyâzetin (nefsin arzularına uymamanın) sonu odur ki, kalbini aradığı zaman, Hakk’ın zikrinde ve hizmetinde bulsun. İster uykuda, ister uyanıklıkta olsun, aynen bir çocuk gibi olmalıdır. Çocuk bir şeyin sevgisi ile yatıp uyuyunca, uyandığında hemen o şeyi arar.”
“Cömertlikte güneş gibi, tevâzuda su gibi, tahammülde de toprak gibi ol. Halkın cefâsına katlan.”
Nûr Kutb-i Âlem hazretlerinin bir Mektûbât‘ı vardır. Son derece tatlı ve latîf olup, dert ve muhabbet ehlinin diliyle yazılmıştır. Bu Mektûbât‘tan bir bölüm şöyledir:
“Ömrüm boşa geçti. Maşûkun kokusunu alamadım. Hayret sahrâsında ve hasret meydanında başıboş top gibi döndüm durdum. Beyt:
Bu ne biçim gece ki, sabah yaklaşmaz ona/Bahtımın sabahı yok, sabahın günâhı ne?
Yaş altmışı geçti, ok elden çıktı. Nefs-i emmârenin şerrinden kurtuluş olmadı. Elde hava, ciğerde ateş, gözde yaş kaldı. Pişmanlık ve mahcûbiyetten başka kazanç, dert ve âhdan başka yol yok. Ne kadar çırpındıysak da maksada kavuşamadık. Rubâi:
Murâda erem dedim, hiç müyesser olmadı.
Yâr cefâsından pişmân olur dedim, olmadı.
Dedim ki belki zaman, bana yardımcı olur.
Bahtım belki açılır, dediysem de olmadı.
Dünyâ aldanma yeri, nefis ziyânkâr, Hak ise çok gayretlidir. O hâlde kalbde nasıl neşe olabilir. Allahü teâlâ Dâvûd aleyhisselâma vahyedip buyurdu ki: [Ey Dâvûd! Günahkârlara müjde ver ki, ben gafûrum (çok magfiret ediciyim). Sıddîkları da korkut ki, ben gayûrum (çok gayretliyim).]
Ey can kardeşim! Senelerce nefs-i emmâreye riyâzetler çektirdik. Buna rağmen onun şerrinden kurtulamadık. Âhirette kurtulmak için, nefsin hîle ve tuzaklarına karşı çok uyanık olmalı, ondan Allahü teâlâya sığınmalıdır.”