Merkebin yükü nedir bir sor bakalım…

Ali Dede: “Bir gün Hasan Efendi ile birlikte bir yere gidiyorduk. Yol üzerinde gayr-i müslim bir kimseye rastladık.”

 

 

Alacahisarlı Hasan Efendi Osmanlı velîlerindendir. Alacahisar’da doğup, büyüdü. İlim tahsîlini İstanbul’da yaptı. İstanbul’da Mirahor Zâviyesinde yerleşip zâhir ve bâtın ilimlerinde yetişmek için çalıştı. Şeyhülislâm Şeyhî Efendinin sohbetlerine devâm etti. Sonra İbrâhim Gülşenî’nin halîfelerinden Hasan Zarîfî’ye talebe oldu. Zarîfî Efendi vefât edince Şeyh Yâkûb Efendinin hizmetine girdi ve talebesi oldu. Halvetiyye ve Celvetiyye yollarının feyizlerine kavuştu. 1609 (H.1018) senesinde vefât etti. Çok kerametleri görüldü.

 

Ali Dede isminde bir zât şöyle anlatmıştır:

 

Bir gün Hasan Efendi ile birlikte bir yere gidiyorduk. Yol üzerinde gayr-i müslim bir kimseye rastladık. Merkebine yük yüklemiş gidiyordu. Hasan Efendi; “Ali Dede merkebin yükü nedir bir sor bakalım” dedi. Sorduğumda merkebin şarap yüklü olduğunu öğrendim ve; “Sultanım, şarapmış” dedim. “Söyle bir tas doldurup versin” dedi. Gidip gayr-i müslimden bir tas şarap aldım. Getirince; “Ali Dede iç!” dedi. Önce tereddüt ettim. Üçüncü defâ iç deyince, hatırıma şeyhin kerâmetinin zuhûr edebileceği geldi. İçmeye başladım. Fakat tastaki şarap bal şerbeti olmuştu. Bu durumu görünce hemen Hasan Efendinin elini öptüm. Şimdi tasta kalanı o şarap taşıyan gayr-i müslime ver” dedi. Götürüp verdim. Aldı içti. Hasan Efendinin kerâmetiyle şarabın bal şerbeti olduğunu gördü ve Müslüman olmakla şereflendi…
Sevenlerinden bir zât şöyle anlatır:

 

Borçluydum ve bir türlü ödeyemiyordum. Alacaklılar ise devamlı sıkıştırıp para istiyorlardı. Bir cumâ günü Hasan Efendinin vaazını dinledim. Bir taraftan da içimden borcumu ödeyebilmem için duâ ettim. Vaazdan sonra Hasan Efendinin elini öpmek için huzûruna vardım. Bana; “Beşiktaş’ta falan yere var. Orada senin işini görürler. Durma, hemen git!” buyurdu. Beşiktaş’a gittim. Gemi kaptanı kıyâfetinde birisi beni görüp, ismimi de söyledi; “Sen falan kimse değil misin?” dedi. Evet deyince, beni yanına alıp evine götürdü. Önüme içi para dolu bir kese koydu. İçinde borcumu ödeyecek kadar para vardı. “Efendinin emri bu kadardır” dedi. Bunun üzerine; “Sana bu haberi kim verdi” diye ısrarla sordum. “Bize bir kimse gelip söylemedi. Gelmesine de lüzum yok. Bizim birimizin kalb aynasında olan düşünce diğerimizin kalb aynasında akseder, mâlum olur” dedi.

Kategori içindeki yazılar: Vehbi Tülek