Ruh-ul beyan ve Tefsir-i Hüseyni’de diyor ki: “Herkes mezhebinin imamıyla çağrılır. Mesela ‘Ya Şâfiî’ veya ‘Ya Hanefî’ denir.”
Din gayreti olan bir okuyucumuz diyor ki: “Çevremdeki insanlardan, ‘Âhirette hangi mezheptensin diye sorulmaz, Kitap ve Sünnetten sorulur. Onun için bir mezhebe uymak yanlıştır’ diyenler var. Âhirette herkes kendi mezhebine göre sorguya çekilmeyecek mi? Mesela bir Hanefî’nin eli kanadıysa onunla namaz kılmışsa o namaz sahih değildir, denmeyecek mi? Bir Şâfiî kadına dokunsa abdestin bozuldu denmeyecek mi?”
Elbette o şekilde sorgulanacaktır. Dünyada bile bir öğretmen, imtihanda talebelere okuttuğu derslerden soruyor, okutmadığı kısımlardan sormuyor. Allahü teâlâ da tâbi olduğu mezhebe uyup uymadığını soracaktır. Karşı cinse dokunarak namaz kılan Şâfiî’nin namazını sahih kabul etmeyecektir. Hanefî de kendi mezhebine göre abdesti bozan bir şey yapıp namaz kılarsa namazı sahih olmayacaktır. Değil avamdan biri, müctehid olan zat bile, bir hükmün doğru olduğunu kesin olarak bilemez. Şâfiî’ye göre karşı cinse dokunmak abdesti bozar diyor. Hanefî’ye göre bozmaz. Hangisinin doğru olduğunu ancak Allahü teala bilir. Onun için herkes kendi mezhebinden sorumludur.
(O gün her fırkayı imamlarıyla çağırırız) mealindeki İsra sûresinin 71. âyetini imam-ı Kadı Beydavî hazretleri, (Her ümmeti peygamberleri ve dinde uydukları imamlarıyla çağırırız) diye açıklamıştır. Ruh-ul beyan ve Tefsir-i Hüseyni’de ise, (Herkes mezhebinin imamıyla çağrılır. Mesela “Ya Şâfiî” veya “Ya Hanefî” denir) şeklinde açıklanmaktadır. Bu açıklamalarda, dört hak mezhepten birine uymak gerektiği açıkça bildirilmektedir.
***
İbni Âbidin hazretleri, (Bir işin, bir ibadetin sahih olması için dört mezhepten birine uygun olması gerekir. Bir ibadeti yaparken, şartlarından biri bir mezhebe, başka biri de başka mezhebe uygun olursa, bu ibadet sahih olmaz) buyuruyor.
Mutlak müctehid olmayan âlimin, bir mutlak müctehidi taklit etmesi gerekir. (Müsellem-üs-sübut)
Her Müslümanın dört mezhepten birini taklit etmesi vacibdir. Taklit etmezse, doğru yoldan sapar. Başkalarını da saptırır. (Mizan, s. 24)
İslam dininin binası, bu dört direk üzerine kurulmuştur. Bir kimse, bu dört yoldan birine girerse ve bu dört kapıdan birini açarsa, başka yola geçmesi ve başka kapıya sarılması, lehv olur, doğru yoldan ayrılmış olur. Âlimlerin söz birliği ve ahir zamanda Müslümanlara en uygun yol, dört mezhepten birini taklit etmektir. Din ve dünyanın düzeni böyle olur. Herkes, önce dilediği mezhebi seçer. O mezhebi taklide başladıktan sonra, bunu bırakıp, başka mezhebe geçmek, birinci mezhebe suizan etmek olur. Sonra gelen âlimler, bunu söz birliği ile bildirdiler. (Sıfr-üs-seadet şerhi)