Üç sınıf insanın amel defteri kapanmaz. Onlar öldükleri hâlde yaşayan; kabirde olduğu hâlde sevap kazanan bahtiyar insanlardır…
Hepimizin farkında olduğu gibi; tıp ilmi baş döndürücü bir hızla gelişiyor, her gün yeni ilaçlar, yeni tedavi metotları bulunuyor. Organ nakilleri normal, sıradan bir iş gibi yapılıyor, hatta kalp nakilleri, ciğer nakilleri de yapılabilmektedir… Bütün bu gelişmelere rağmen ölüme çare bulunamıyor ve dünyanın en modern hastanelerinden bile cenazeler peş peşe çıkıyor. Peki, ömrümüzü uzatmak mümkün olabilir mi?
Bu suale şöyle cevap verilebilir: “Dünyada yaşamaktan maksat, ahireti kurtarmak, ebedî saadete kavuşmaktır. En önemli meselemiz, kıyamette amellerimizin tartılacağı terazinin, hayır kefesini ağırlaştırmaktır.”
İnsan ölünce amel defteri kapanır, üç sınıf insan hariç. Onların amel defteri kapanmaz. Onlar öldükleri hâlde yaşayan; kabirde olduğu hâlde sevap kazanan bahtiyar insanlardır.
Birincisi: Sadaka-i cariye; insanların yararlanacağı tesisler yaptıranlar. Cami, Kur’ân-ı kerim kursu, hastane, yol, köprü gibi…
İkincisi: İlim öğreten, talebe yetiştiren, faydalı kitap yazanlar… Bu talebeler talebe yetiştirdikçe, kitaplar okundukça yazanın defterine sevap işlenir… Dört mezhep imamımız, akâidde iki imamımız ve İmam-ı Gazâli, İmam-ı Rabbani hazretleri gibi… Bunlar bizi ve bizim gibi milyonlarca insanı hâlâ okutuyorlar ve dua alıyorlar…
Üçüncüsü: Kendisinden sonra hayırlı evlât bırakanlar… Yavrularımız, bizden sonra bizim hayatımızı devam ettireceklerdir, bunun için onların yetişmesine çok önem vermeliyiz…
Hayırlı evlât nasıl sevaplarımızı artırıyorsa, hayırsız evlât da günahlarımızı artırır. Bir baba, çocuğuna on beş yaşına kadar dinini öğretmemiş, nasıl ibadet edeceğini tarif etmemiş, haramları tanıtmamışsa, o çocuğun ömür boyu yapacağı bütün günahlar da onun günah defterine yazılır.
Bahtiyar o kimsedir ki; ölünce, günahları da ölür, öldükten sonra günah işlemez.
Çocuklarımızı istikbale hazırlarken, onların sadece üç-beş günlük dünya hayatını düşünmeyelim; o nasıl olsa geçer. Dünyanın ne mutluluğu kalıcıdır, ne de üzüntüleri hepsi geçici, fani ve kısadır. Hayalden başka bir şey değildir. “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar” sözü ne kadar güzeldir…
İnsan rüya görürken, rüya gördüğünü fark etmez. Uyanınca gördüklerinin rüyâ olduğunu anlar, “Meğer gördüklerim rüya imiş” der. Dünyadaki hayatımızın da gerçek hayat olmadığını ölünce anlayacağız…