Emriniz altındakileri ateşten koruyun!..

“İnsanlar uykudadır. Öldükleri zaman uyanırlar. Fakat fırsat elden gider…”

 

 

 

Mehmed Murâdî Efendi Osmanlı devletinde yetişen velîlerdendir. Seyyid olup soyu Peygamber efendimize ulaşır. Aslen Buhârâlıdır. Babasının vazîfeli bulunduğu sırada 1683 (H.1094) senesinde İstanbul’da doğdu. Küçük yaştan itibâren ilim tahsîline başladı. Şam’a giderek Abdülganî Nablüsî gibi âlimlerden de okuyup, sohbetlerinde bulunarak, aklî ve naklî ilimlerle birlikte tasavvuf yolunda da yetişti. 1752 senesinde Osmanlı Sultânı Birinci Mahmûd Hân, Mehmed Murâdî Efendiyi İstanbul’a dâvet etti. İstanbul’a geldiğinde ona çok hürmet ve ikrâmda bulundu. Sultan Mahmûd Hân vefât edip yerine kardeşi İkinci Osman Hân geçince, o da Mehmed Murâdî Efendiye çok alâka ve hürmet gösterdi. Mehmed Murâdî Efendi bundan sonra Şam’a gitmeyi arzu ettiğinden müsâade edildi. Şam’a gittiğinde bir sene kadar kalıp 1755 (H. 1169)’da vefât etti…

 

Bu mübarek zat, derslerinde buyurdu ki: İnsanlar uykudadır. Öldükleri zaman uyanırlar. Fakat fırsat elden gider. Artık kaçırılan fırsatlara pişmanlığın faydası yoktur. Hiç geri dönme arzusu fayda verir mi? Gidenin geri dönmesi mümkün olur mu? Çünkü dün geçti, bir daha geri gelmez. Âhirette kurtuluşa erenler, haramlardan ve dünyâ sevgisinden yüz çevirip, hâlis bir niyet ile Allahü teâlâya dönenlerdir. Allahü teâlâya götüren yol yalnız bunlara açıktır. Peygamber efendimiz bir hadîs-i şerîfte; “Dünyâ sevgisi her kötülüğün başıdır” buyurdu. İki sevgi kalbde bir araya gelmez.
Emr-i mârûf ve nehy-i münker, iyilikleri emredip, kötülüklerden sakındırmak vazifesini yerine getiriniz. Dînin yasak ettiği şeylerden, dîne uygun olmayan işlerden ve bid’atlerden sakınınız. Âyet-i kerîmede meâlen buyruldu ki: 

 

“Ey îmân edenler! Kendinizi ve evlerinizde ve emrinizde olanları ateşten (Cehhennem’den) koruyunuz ki, onun yakacağı, insanlar ve taşlardır…” (Tahrim sûresi: 6)

 

Âhirette bunlardan olmamak için çok korkup, sakınınız! Rivâyet edilir ki, Fudayl bin Iyâd şöyle anlatmıştır: Havanın çok sert ve soğuk olduğu bir gün, Şeyh Abdülallâm’ı gördüm. Üzerinde ince bir elbise vardı. Soğuk olmasına rağmen, alnından buram buram ter damlıyordu. Bunun üzerine; “Bu soğukta böyle terlemenizin sebebi nedir?” dedim. Cevâbında “Bir gün burada bir günah işleniyordu. Ben buna mâni olmak istedim. Fakat mâni olamadım. Bunun ızdırabından dolayı ve kıyâmet günü bunun günâhından nasıl kurtulurum diye düşünmekten böyle terliyorum” dedi. Ya siz, her gün hem kendiniz, hem de başkaları için nice emr-i mârûfu kaçırıyorsunuz, hâlinize bir bakınız!

Kategori içindeki yazılar: Vehbi Tülek