Eşkıyânın elinden kurtulan genç…

“Az önce, eşkıyâdan bir grubun elinde esirdim. Şimdi ise, kendimi sizin yanınızda buldum!..”

 

 

 

Seyyid Atâ hazretleri Türkistan’ın büyük velîlerindendir. İsmi Ahmed’dir. Seyyid Atâ diye meşhûr olmuştur. Seyyid olup Yeseviyye yolu mensuplarından Zengî Atâ’nın’nın dört büyük halîfesinden biridir. Buhârâ’da doğdu. Zengî Atâ’nın sohbetlerinde yetişti. Zengî Atâ Seyyide husûsî iltifât etti. Az zamanda irşâd mertebesine ulaştı. Ahmed Yesevî hazretlerinin, Zengî Atâ silsilesiyle gelen yolunun devâmını teşkil eden iki halkadan biri oldu. 1302 (H.702) senesinde Harezm yakınlarında Hakîm Atâ denilen yerde vefât etti.

 

Seyyid Atâ hazretleri, Azîzân ve Pîr-i Nessâc lakablarıyla meşhûr olan, evliyânın büyüklerinden, Ali Râmitenî hazretleriyle aynı yıllarda yaşadı. O mübârek zâtın sohbetlerinde bulundu…

 

Bir gün, Ali Râmitenî ile ilgili olarak kendisinden insanlık îcâbı bir hatâ sâdır oldu. O sıralarda Kıpçak yaylasında başıboş dolaşan eşkıyâlardan bir grup, Seyyid Atâ’nın evini ve bulunduğu bölgeyi yağmaladılar. Oğlunu esir alıp götürdüler. Seyyid Atâ, bu hâle çok üzüldü. Allahü teâlâya münâcâtta bulunup, bu üzüntüsüne sebep olan günâhını kalbine ilhâm etmesini istedi. Kendisine hatası bildirildi. Seyyid Atâ, bu üzüntünün nereden geldiğini anladı ve Azîzân hazretlerine karşı hatâsının cezâsı olduğunu bildi. Yaptığına pişmân oldu. Bir ziyâfet hazırladı. Özür dilemek için Azîzân hazretlerini ve talebelerini dâvet etti. Ona karşı çok tevâzu gösterdi. Hazret-i Azîzân, Seyyid’in maksadının ne olduğunu anladı ve ricâsını kabûl eyledi ve dâvetine geldi…

 

Bu mecliste çok sayıda büyükler, âlimler, şeyhler vardı. Bugün Azîzân hazretlerinde büyük bir hâl ve rahatlık (bast hâli) vardı. Sofra düzülüp, yemek hazır olduğunda, Azîzân hazretleri; “Seyyid Atâ’nın oğlu gelmeyince, Ali (ki kendi ismidir) bu sofradan ağzına tuz koymaz ve elini yemeklere uzatmaz” dedi ve sonra bir ân sustu. Orada bulunanlar, bu büyük sözün neticesini gözetir oldular. Bir ân sonra, Seyyid Atâ’nın oğlu, âniden kapıdan içeri giriverdi. Bu hâli görünce, meclisden bir feryâd, bir figân koptu. Oradakiler şaşırıp donakaldılar…

 

Gelen gençten, eşkıyânın elinden nasıl kurtulduğunu sordular. “Az önce, eşkıyâdan bir grubun elinde esirdim. Elim ayağım iplerle bağlıydı. Şimdi ise, kendimi sizin yanınızda görüyorum. Bundan fazla bir şey bilmiyorum” dedi. Orada bulunanlar, bu işin Ali Râmitenî hazretlerinin bir kerâmeti olduğunu anladılar. Seyyid Atâ başta olmak üzere, o mübârek zâta talebe oldular…

Kategori içindeki yazılar: Vehbi Tülek