Allahü teâlâya duâ ederken, peygamberlerini ve sâlih kullarını da vesîle etmelidir.
Âkif Efendi Osmanlı âlim ve velîlerindendir. 1686 (H.1098) senesinde Amasya’da doğdu. Zamânının ileri gelen âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri tahsîl etti. Sultan Bâyezîd Medresesine müderris tâyin edilip ders okuttu ve talebe yetiştirdi. Daha sonra uzun müddet Amasya Müftîsi olarak vazîfe yaptı. Yaşlanınca müftîlikten ayrıldı. 1760 (H.1173) senesinde Amasya’da vefât etti. Bir dersinde şunları anlattı:
Allahü teâlâya duâ ederken, peygamberlerini ve sâlih kullarını da vesîle etmelidir. Duâ ederken sesini yükseltmemeli, kendisinin günahkâr, kusurlu olduğunu îtirâf etmeli, samîmî kalb ile, ciddî olarak, isteyerek ve gönül huzûru ile duâ etmelidir. Ettiği duânın mânâsını bilmelidir. Yakınındakilere, yâni komşularına da duâ etmelidir. Duâyı tekrar tekrar etmeli, duâ ederken ve dinlerken sık sık âmîn demelidir. Olmayacak şey için duâ etmemelidir. Duâdan sonra iki elini yüzüne sürmelidir. Duânın kabûlünde acele etmemelidir. Duâ ettim, kabûl edilmedi dememelidir. Sonra kabûl edilebilir. Yâhut kabûlü bir şeye bağlanır. Yâhut bir belâyı gidermiş olur. Bu sayılanlar duânın kabûl kısımlarıdır.
Duânın kabûl zamanları; Ezân okunurken onu dinleyip yapılan duâ kabûl olunur. Secdede, Kur’ân-ı kerîm okuduktan sonra, Kur’ân-ı kerîmin hatminde (bilhassa hatmi okuyanın duâsı makbûldür), Zemzem suyu içerken, ölünün yanında, kuş öterken, sohbet meclislerinde, yağmur yağarken, Kâbe’yi gördüğü zaman, iki mübârek Allah lafzı arası duâ kabûl yerleridir…
Oturduğu yerin de temiz olması lâzımdır. Kâbe’yi tavâf ederken, Hacer-i esved ile Kâbe’nin kapısı arası olan Mültezem’in yanı, Altın Oluk’un altı ve Zemzem kuyusu yanı, Safâ ve Merve tepeleri, Sa’y edilen yerler, Safâ ile Merve arasında gidip gelirken, Arafat’la Minâ arasında bulunan Müzdelife, Arafat, Minâ, taş atmaya gelirken ve taş atarken, haccın menâsikinde, Resûlullah’ın mübârek Ravdasının yanında da duâlar müstecâbdır, makbûldür. Fâcir ve fâsık olsa da, mazlûmun duâsı makbûldür. Babanın, âdil pâdişâhın, sâlih ve velîlerin duâları müstecâbdır.
Çocukların da ana-babasına duâları, misâfirin duâsı, oruçlunun iftâr vaktindeki duâsı, Müslümanın Müslümana gıyâbında, yâni arkasından yaptığı duâ makbûldür. Allahü teâlânın İsm-i âzamı ile yapılan duâ kabûl olunur. Bu şekilde duâ edenin duâsını, Allahü teâlâ ânında kabûl eder. Bu da, enbiyâ sûresi 87. âyet-i kerîmesinin; “Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü min-ez-zâlimîn” kısmıdır. Bu hususta başka diyenler de olmuştur. Ama burada bu kadar yazmak yetişir.