Haram işlememek için camdan atlayan genç!

Memleketin ileri gelenlerinden birinin hanımı, İmâm-ül Ârifîn’e âşık olmuştu. Bir gün!..

 

İmâm-ül Ârifîn, Muhammed Ma’sûm hazretlerinin torunu ve Muhammed Sibgatullah’ın ikinci oğludur. İsmi Muhammed İsmâil olup “İmâm-ül Ârifîn” diye meşhur oldu. Hindistan’da Serhend’de doğdu. Küçük yaşta, yüksek dedesi Urvet-ül-vüskâ Muhammed Ma’sûm hazretlerinden ilim öğrenip, sohbetleri ile şereflendi. Dedesinin vefâtından sonra, babası Muhammed Sibgatullah hazretlerinin ders ve sohbetlerine devâm etmeye başladı. Onun teveccühleri ile olgunlaşıp, kemâle geldi. Âlimler onun meâlen; “Allahü teâlânın indinde en iyiniz, takvâsı en çok olanınızdır” (Hucurât sûresi: 13) âyet-i kerîmesi ile medh olunanlardan olduğunu bildirdi. Nitekim gençliğinde başından geçen şu hâdise onun takvâ sâhibi olduğunun en açık delîlidir:

Gençti… Fevkalâde güzel bir yüze ve vücûda sâhipti. O memleketin ileri gelenlerinden birinin hanımı, kendisine tutuldu, âşık oldu. Sabrı ve irâdesi kalmadı. Binbir yalan ve hîle ile Muhammed Sibgatullah hazretlerine; “Evimizde bir hasta var. Oğlunuzu, Kur’ân-ı kerîm okumak üzere göndermenizi istirhâm ediyorum” diyerek haber gönderdi. Kadının, Kur’ân-ı kerîm okuma isteğine ve bu yalvarmasına dayanamayan babası, oğlunun gitmesine izin verdi. Eve vardıklarında durumu anlayan Muhammed İsmâil, ikinci katın açık penceresinden aşağı atladı. Fakat yaralandı. Acılarına aldırmayarak süratle orayı terk edip, babasının huzûruna geldi. Durumu olduğu gibi anlatınca, babası oğlunun haramlardan bu kadar çok korkmasına sevindi, cenâb-ı Hakk’a şükür secdesine kapandı…

Vazifeli olarak gittiği yerde babasıyla mektuplaşır, ona kendisinin ve talebelerinin durumlarını bildirirdi. Babasından gelen bir mektup şöyledir:

“Allahü teâlâya hamd olsun. Sevdiği, seçtiği kullarına selâmlar olsun. Gözümün nûru oğlumun mektubu geldi. Allahü teâlâya hamd olsun ki, âfiyettesiniz ve uzakta kalmış dostlarınızı unutmamışsınız. Kâbil’e gittiğinizi ve oradaki dostların yakın alâkasını yazıyorsunuz. Bâzı talebelerinizin garip evliyâlık hâllerini ve beyânlarını yazıyorsunuz. Size vekil olan icâzet verdikleriniz ve diğer bizi sevenlerin hepsi, sizin teveccühleriniz altında bulunsunlar. Bu hususta bu fakîrden bir şey beklemesinler. Bizim rızâmız böyledir. Tasavvufta yüksek velîlerin seçilmişlerine mahsus olan makamlardan soruyorsunuz. Ümidli olunuz. Bu fakîr sizden hiçbir şey esirgemiş değilim, esirgemiyeceğim de. İnşâallah bu yüksek makama yakında kavuşursunuz. Bilmeseniz de zararı yoktur. Çünkü bir şeyin hâsıl olması başkadır, bilinmesi başkadır. Aralarında büyük fark vardır.”

Kategori içindeki yazılar: Vehbi Tülek