“Cehd” kökünden gelen ve sözlük bakımından “bir işi başarmak için elden gelen bütün imkânları kullanmak; güç ve gayret sarf etmek” mânâsındaki “cihâd”ın ıstılâhî mânâsı ise, “Dînî emirleri öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına öğretmek; iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya çalışmak; İslâm’ı teblîğ, nefse ve dış düşmânlara karşı mücâdele etmektir.” Cihâd cân, mâl, silâh, el, dil, kalp gibi her türlü vâsıta ile yapılabilir.
Bir kişi, Resûlullah Efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek:
“-Bana cihâda denk bir amel gösterebilir misiniz?” dedi. Resûlullah Efendimiz “Böyle bir amel bilmiyorum” buyurdu ve müteâkıben Peygamberimiz ona “Allah yolunda cihâd eden kişi yola çıktığında, sen de mescidine girip (o dönünceye kadar) hiç bırakmadan namaz kılmaya ve gündüzleri hiç ara vermeden oruç tutmaya güç yetirebilir misin?” diye sordu. Sual soran kişi “Buna kim güç yetirebilir ki?” dedi. [Buhârî, Cihâd, 1; Müslim, İmâre, 110; Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 1; Nesâî, Cihâd, 17; Ahmed, II, 344, 423]
Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurmuşlardır ki:
“Cennette yüz derece vardır ki, Allahü teâlâ, onları, Allah yolunda cihâd edenler için hâzırlamıştır. Her derecenin arası, yerle gök arası kadardır. Allah’tan istediğinizde, Firdevs’i isteyiniz! Zira o, Cennetin ortası ve en yüksek yeridir.” [Buhârî, Cihâd, 4; Tevhîd, 22; Nesâî, Cihâd, 18; Ahmed, II, 335, 339]
“Bir gün ve bir gece hudûd nöbeti tutmak, gündüzü oruçla, gecesi ibâdetle geçirilen bir aydan daha hayırlıdır. Şâyet kişi, bu nöbet esnâsında ölürse, yapmakta olduğu işin ecri ve sevâbı, kıyâmete kadar devâm eder; şehîd olarak rızkı da devâm eder (Cennette rızıklandırılır) ve kabirdeki suâl meleklerinden emniyette olur; yanî hesâbın sıkıntısını çekmez.” [Müslim, İmâre, 163; Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd, 2; Nesâî, Cihâd, 39; İbn-i Mâce, Cihâd, 7]
“Müşriklere karşı mâllarınızla, cânlarınızla ve dillerinizle cihâd ediniz.” [Ebû Dâvud, Cihâd, 17 / 2504; Nesâî, Cihâd, 1, 48]
Resûlullah Efendimiz, bir Cuma günü, Abdullah bin Revâha’yı (radıyallahü anh), bir seriyye için göndermişti. Arkadaşları sabâhleyin yola çıktılar; o ise, kendi kendine “Ben, Resûlullah ile birlikte Cuma namazını kılayım da, sonra onlara yetişeyim” diye düşündü. Peygamber Efendimiz namaz kılınca, onu gördü ve “Niçin arkadaşlarınla birlikte erkenden gitmedin?” diye sordu. Abdullah bin Revâha “Sizinle birlikte Cuma namazını kılıp, sonra onlara katılmak istedim” dedi. Resûlullah (aleyhis-salâtü ves-selâm) “Yeryüzünde bulunan şeylerin tamâmını infâk etsen, onların erken çıkışlarındaki fazîleti elde edemezsin” buyurdu. [Tirmizî, Cum’a, 28 / 527; Ahmed, I, 224, 256, III, 438; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, III, 187)]
Cihâd, harp meydânlarında savaşmaktan ibâret olmayıp İslâm’ı öğrenip muhâfaza etmeye ve devâmını sağlamaya yardımcı olan her fiili içine alan geniş bir mânâya sahiptir.
Bu durumda “i’lâ-yi kelimetullâh” yani Allah’ın ismini, dînini yüceltmek için gösterilen her türlü çaba ve gayret cihâd olur.
Prof. Dr. Ramazan Ayvallı