İslâmiyetin hakîkatini ele geçirebilmek için…

Şeyh Hamîd-i Bingâlî hazretleri büyük velîlerden olup İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin talebelerindendir. Hindistan’ın Bengâl vilâyetinin Mengelkût kasabasındandır. İlim tahsîli için Lâhor’a gitmişti. Memleketine dönerken Ekberâbâd’a uğradı. Bu sırada İmâm-ı Rabbânî hazretleri de oradaydı. Birkaç gün onun sohbetine geldi ve yüksek evliyâlık makamlarına kavuştu. Hazret-i İmâm ile birlikte Serhend’e gitti. Cezbe ve sülûk makâmlarında ilerleyerek, vilâyet derecesine kavuştu ve icâzetle şereflendi. Hocasının emri ile memleketi olan Bingâl’e gitti. 1640 (H.1050) senesinde orada vefât etti…

İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Hamîd-i Bingâlî’ye gönderdiği (2. cild 46.) mektup şöyledir:

“Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah. Bu güzel kelime, zılleri, hakîkati ve İslâmiyyeti içinde taşımaktadır. Sâlik, nefy [yanî (Lâ)] makâmında bulundukça, tâlib [yolcu] mertebesindedir. (Lâ)yı temâmlayıp, Allahü teâlâdan başka hiçbir şey görmeyince, yolu tamâmlamış ve (Fenâ) makâmına yetişmiş olur. Nefyden sonra, isbât makâmına [Yanî (İllallah) diyerek sülûkden cezbeye geçince, hakîkat mertebesine gelir ve (Bekâ) hâsıl olur. Bu nefy ve isbât ile [(Lâ ilâhe)  ve  (İllallah)  demekle] ve yolculuk ve hakîkat ile ve bu Fenâ ve Bekâ ile ve bu sülûk ve cezbe ile, (Vilâyet) [Evliyâlık] ismine kavuşur. Nefis, emmârelikden kurtulup, itmînâna kavuşur. Müzekkâ ve mutahhar olur [temizlenir]. Demek ki, Evliyâlık, bu güzel kelimenin ilk yarısı olan (Nefy ve isbât) sâyesinde ele geçmektedir.

Bu kelimenin ikinci kısmı, Peygamberlerin “aleyhi ve aleyhimüssalevât” sonuncusunun, Peygamber olduğunu göstermektedir. Bu ikinci kısım, İslâmiyeti hâsıl etmekte ve kemâle getirmektedir. Seyrin başlangıcında ve ortasında hâsıl olan İslâmiyet, İslâmiyetin sûretidir. İsim ve şekilden başka bir şey değildir. İslâmiyetin aslı, özü, vilâyet hâsıl olduktan sonra ele geçer. Bu zamân, Peygamberlerin “aleyhimüssalevât” tam izinde gidenlere, onlara mahsûs olan (Kemâlât-i nübüvvet)  hâsıl olur. Vilâyetin iki parçası olan, yolculuk ve hakîkat, İslâmiyetin hakîkatini ele geçirebilmek için ve Kemâlat-i nübüvvete kavuşabilmek için, sanki iki şart gibidir. Vilâyet, sanki, namâzın abdesti ve İslâmiyet, namâz gibidir. İbtidâda, sanki hakîkî [görünen, maddî] necâsetler temizlenmekte, hakîkatte ise, hükmî [maddeli değil, görünmez] necâsetler temizlenmektedir.


Vehbi Tülek

Kategori içindeki yazılar: Vehbi Tülek