Merkez Efendi’den altın nasihatler…

Merkez Efendi Osmanlılar zamânında İstanbul’da yetişen büyük velîlerdendir. İsmi Mûsâ olup, Merkez Muslihuddîn lakabıyla meşhûr oldu. 1463 (H.868) senesinde Saruhanlı’da doğdu. 1551 (H.959) senesinde İstanbul’da vefât etti. Önce kendi memleketinde, sonra Bursa ve İstanbul’daki medreselerde tahsîl yaparak; tefsîr, hadîs, fıkıh ve tıb ilminde yetişti. Şeyhulislâm Ebüssü’ûd Efendi’nin hürmet ve muhabbetini kazandı. Bu sırada Sünbül Sinân hazretlerinin şöhretini işitti. Her gün Sünbül Sinân’ın dergâhına gelip, ondan ders almaya ve hizmete başladı…

Bir gün Sünbül Efendi, sohbet esnasında Mûsâ Efendiye; “Sen bu âlemin nasıl olmasını isterdin?” diye sordu. Mûsâ Efendi; “Efendim, her şey merkezinde yaratılmış. Âlem öyle bir tatlı nizâm içinde ki, buna bir şey ilâve etmek veya bir şeyi eksiltmek düşünülemez” dedi. Sünbül Efendi bu cevap üzerine; “Âferin Mûsâ Efendi! Demek her şey merkezinde diyorsun. Öyleyse bundan sonra ismin Merkez Muslihuddîn olsun” dedi. Böylece Mûsâ Efendi, “Merkez Efendi” ismiyle meşhur oldu. Hocasının kendisine icâzet, diploma verdiği sıralarda, Aksaray’da Kovacı Dede dergâhına hoca tâyin edildi. Sünbül Efendi, çok sevdiği kızı Rahime Hâtun’u, yine çok sevdiği talebesi Merkez Efendi’ye nikâh etti ve evlendirdi…

Düğünden birkaç gün sonra, Sünbül Efendi, kızı Rahime Hâtun’un evine gitti. Evde kızı yemek yapıyordu. Fakat ocakta, odun yerine parmaklarından çıkan alevle yemeğini pişiriyordu. Kızının bu hâlini hayretle gören Sünbül Efendi; “Rahimecik ne yapıyordun?” diye sorunca; “Talebelere çorba pişiriyordum” cevabını verdi…

Bir tarafa giderken, yolda bir çiftçiyi tarlasında çalışır görse, yanına varır ve; “Îmânı bilir misin? Namazın farzları hakkında mâlûmâtın var mı?” der, bilmiyorsa anlatır. “Mü’min ile kâfiri ayıran fark, namazdır” hadîs-i şerîfini naklederdi…

Hayvanlara merhamet edilmesini, götürebilecekleri kadar yük yüklenmesini, aç bırakılmamalarını da tenbih ederdi. İşe başlarken; “Yâ Rabbî! Bütün Müslümanlara faydalı olmak, çocuklarıma helâlinden rızk kazanmak için çalışıyorum” diye niyet etmesini, böyle niyet ederse, her adımına sevap verileceğini ve günahlarının affolunacağını, yetiştirdiği mahsûlün her bir tânesinin boşa gitmeyeceğini, hepsinin fayda sağlayacağını ve mahsûlün uşrunu vermenin farz olduğunu anlatırdı. Bu şekilde, gördüğü insanlara mesleğiyle ilgili nasîhatler ederdi.


Vehbi Tülek

Kategori içindeki yazılar: Vehbi Tülek