Bir kimsenin maksadı dünyâ ve dünyalık olursa, Allahü teâlâ onun iki yakasını bir araya getirmez!
Kaygusuz İbrâhim Efendi Osmanlıların son zamanlarında yetişen evliyâdandır. Bolu’da doğdu. Kâdiriyye yolunun büyüklerinden Mustafa Efendi isminde bir zâtın talebesi olan Ömer el-Vasfî ile tanıştı. Daha sonra Mustafa Efendi’nin huzûruna gidip sohbetlerinde bulundu. Kemâle gelerek o zâttan hilâfet aldı. İstanbul’a gelerek talebe yetiştirdi. 1289 (m. 1872) senesinde İstanbul’da vefât etti. Bir sohbetinde şunları anlattı:
“Zorlaştırmayınız”: İnsanı, insana muhtaç hâle sokmayınız: Bir kimseyi, ihtiyâçları halk tarafından karşılanır duruma getirmeyiniz. Çünkü ihtiyâçları karşılayan kimseler de, muhtaç kimseler gibi muhtaçtırlar. Bu sebeple belli bir şeyin kendilerine âit olması için, birbirleri ile çekişir duruma gelirler. Böylece sâhib olmak istediğiniz ve bunun için uğraştığınız şeyleri elde etmekte güçlük çekersiniz, demektir.
“Sevdiriniz (diğer bir rivâyetle Müjdeleyiniz)” ibâresi de bu söylediklerimizi kuvvetlendirir. Çünkü sükûn, itminan ve tatmin manâsınadır. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde meâlen, (Bunlar, Allahın zikri ile kalbleri huzûra kavuşarak îmân edenlerdir…) buyurdu. (Ra’d-28)
Mümin, umduğunu elde etmek için devamlı ızdırab ve sıkıntı içindedir. Allahü teâlâya döndürülüp, ızdırabı, zarurî ve ihtiyâri olarak sükûna kavuşuncaya kadar, umduğuna kavuşmak için ızdırap çeker. Umduğunu arzu etme hâli devam eder.
“Nefret ettirmeyiniz” buyurulması da böyledir. Onları, Allahü teâlâdan başka şeylere ve başkalarına yönelterek dağınık hâle sokmayınız. Dağınıklığın sonunda yolları ayrılır, meslekleri değişir. Gayelerine kavuşmak için, takip ettikleri yollar onları parçalar.
Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem ) buyurdu ki: “Bir kimsenin maksadı dünyâ ve dünyalık olursa, Allahü teâlâ onun iki yakasını bir araya getirmez. Maksadı ahıret olan kimseyi ise, Allahü teâlâ perişan etmez, ona huzûr verir.” Maksadı dünyâ olanın hâli böyledir. Maksadı ahıret olanın hâli de budur. Buna göre düşününüz. Hazreti Âişe (radıyallahü anha) “Resûlullah her nezaman iki iş arasında muhayyer bırakılsa, en kolayını tercih ederdi” diye rivâyet ettiği hadîs-i şerîfin izahı budur. Bu hadîs-i şerîf “Resûlullah dâima Allah için olanı tercih ederdi” demektir. Çünkü o, Allahü teâlânın muradı olan şeyi tercih etmek, kolaylığı tercih etmektir. Çünkü Allahü teâlânın irâde ettiği ve istediği şey kolaylıktır.