Ölüm gelmeden görünmez!..


Ölüm gelmeden görünmez!..

Gâziantep velîlerinden Dervîş Hâcı (rahmetullahi aleyh), ölüm hakkında, öyle çarpıcı cümleler kullanmıştır ki; bunları duyup da titremeyen insan olmaz:

“Ölüm bilinmeyen bir şeydir. Gelmeden görünmez, gelince de amân vermez. Ölüm seferine çıkanın bir daha geri dönmesine imkân yoktur. Bu yalan dünyâ nice defâlar dolup boşalmıştır. Ölüm nice ana­ların yavrusunu almış, nice ba­baların boynunu bükmüş, nice yavruları anasız, babasız koymuştur. Herkes bir­birinin öldüğünü, gül benzinin kara toprakta solduğunu görür. Bununla berâ­ber dünyâya bağlanmaktan vazgeçmez, dünyâ derdini çeker, dünyâ işine dalar. Fakat nihâyet yaptı­ğını bırakıp gider. Böyle olduğu hâlde, kimse aklını başına toplayıp ya­lancı dünyânın hâlini anlayamamakta ve bu yolculuğa hâzırlanma­makta­dır.”

Hadîs âlimlerinden ve evliyâullahtan Abdurrahmân bin Mehdî’ye (rahmetullahi aleyh), ölümü isteyen bir kimse hakkında bir suâl sorulunca, cevâben buyur­du ki: “Dînine zarar geleceği korkusundan, ölümü istemekte bir mah­zûr yoktur. Fakat yoksulluk, ihtiyâç, eziyet ve buna benzer şeylerden dolayı ölüm temennî edilmez.”

Horasân bölgesinde yetişen velîlerden Ebû Bekr-i Ebherî (rahmetullahi aleyh) bir gün bir cenâzede bulundu. Ölenin yakın­ları çok ağlıyorlardı. Ebû Bekr-i Ebherî hazretleri şu meâle gelen bir şiir okudu:

“Kendini unut­muş bir hâlde, ağlıyor ölünün hâline. Ölünün ya­kınlarının, mevtâya az ta’ziyede bulunduklarını iddiâ ediyor. O kimse akıl ve fikir sâhibi olsaydı, kendi bulunduğu hâle ağlardı.”

Esâs ağlan­ması gereken kimsenin, îmânla giden meyyit değil, geride kalan kimse­ler olduğunu, çünkü ölenin dünyânın günâh ve sıkıntılarından kurtuldu­ğunu bildirdi.

“Bir mü’min vefât edince, her ameli kesilir. Yalnız üç amelinin sevâbı, amel defterine yazılmaya devâm eder. Bunlar, sadaka-i câriyelerinin [yani câmi, çeşme, yol gibi, insanlara faydası dokunan, faydalı işlerinin], faydalı ilimlerinin, kitaplarının ve sâlih çocuklarının kendisi için ettikleri duâ ve istiğfârların sevâplarıdır.” [Ebu’ş-şeyh]

Bazı hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

“Dinimizde iyi bir çığır açana, bunun sevâbı ile bununla amel edenlerin sevâbı verilir; o çığırda [o yolda] gidenlerin sevâbından da hiçbir şey eksilmez.

Dinimizde kötü bir çığır açana da, bunun günâhı ile, bununla amel edenlerin günâhı verilir, o kötü yolda gidenlerin günâhından da hiçbir şey eksilmez.” [Müslim]

“İyi işe vesîle olan, hayâtında ve öldükten sonra da o işi yapanlar kadar sevâp kazanır. Kötü işe önayak olana da, bu iş terk edilinceye kadar, bunun günâhı yazılır.” [Taberânî]

Şu hâlde, insanlığın dünyâ ve âhiret saâdeti için çalışanlara yardımcı olmak, onların sevaplarına ortak olmak demektir. Günâh olan işlere yardımcı olmak ise, o günâha ortak olmak demektir. İnsanları saptıranlar, sapıklıkta önder olanlar, kendi günâhlarını yüklendikleri gibi, o kimselerin günâhlarını da yüklenirler. (Nahl, 25; Tefsîr-i Kâdî Beydâvî)





Prof. Dr. Ramazan Ayvallı

Kategori içindeki yazılar: Ramazan Ayvallı