Gâziantep velîlerinden Dervîş Hâcı (rahmetullahi aleyh), ölüm hakkında, öyle çarpıcı cümleler kullanmıştır ki; bunları duyup da titremeyen insan olmaz:
“Ölüm bilinmeyen bir şeydir. Gelmeden görünmez, gelince de amân vermez. Ölüm seferine çıkanın bir daha geri dönmesine imkân yoktur. Bu yalan dünyâ nice defâlar dolup boşalmıştır. Ölüm nice anaların yavrusunu almış, nice babaların boynunu bükmüş, nice yavruları anasız, babasız koymuştur. Herkes birbirinin öldüğünü, gül benzinin kara toprakta solduğunu görür. Bununla berâber dünyâya bağlanmaktan vazgeçmez, dünyâ derdini çeker, dünyâ işine dalar. Fakat nihâyet yaptığını bırakıp gider. Böyle olduğu hâlde, kimse aklını başına toplayıp yalancı dünyânın hâlini anlayamamakta ve bu yolculuğa hâzırlanmamaktadır.”
Hadîs âlimlerinden ve evliyâullahtan Abdurrahmân bin Mehdî’ye (rahmetullahi aleyh), ölümü isteyen bir kimse hakkında bir suâl sorulunca, cevâben buyurdu ki: “Dînine zarar geleceği korkusundan, ölümü istemekte bir mahzûr yoktur. Fakat yoksulluk, ihtiyâç, eziyet ve buna benzer şeylerden dolayı ölüm temennî edilmez.”
Horasân bölgesinde yetişen velîlerden Ebû Bekr-i Ebherî (rahmetullahi aleyh) bir gün bir cenâzede bulundu. Ölenin yakınları çok ağlıyorlardı. Ebû Bekr-i Ebherî hazretleri şu meâle gelen bir şiir okudu:
“Kendini unutmuş bir hâlde, ağlıyor ölünün hâline. Ölünün yakınlarının, mevtâya az ta’ziyede bulunduklarını iddiâ ediyor. O kimse akıl ve fikir sâhibi olsaydı, kendi bulunduğu hâle ağlardı.”
Esâs ağlanması gereken kimsenin, îmânla giden meyyit değil, geride kalan kimseler olduğunu, çünkü ölenin dünyânın günâh ve sıkıntılarından kurtulduğunu bildirdi.
“Bir mü’min vefât edince, her ameli kesilir. Yalnız üç amelinin sevâbı, amel defterine yazılmaya devâm eder. Bunlar, sadaka-i câriyelerinin [yani câmi, çeşme, yol gibi, insanlara faydası dokunan, faydalı işlerinin], faydalı ilimlerinin, kitaplarının ve sâlih çocuklarının kendisi için ettikleri duâ ve istiğfârların sevâplarıdır.” [Ebu’ş-şeyh]
Bazı hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Dinimizde iyi bir çığır açana, bunun sevâbı ile bununla amel edenlerin sevâbı verilir; o çığırda [o yolda] gidenlerin sevâbından da hiçbir şey eksilmez.
Dinimizde kötü bir çığır açana da, bunun günâhı ile, bununla amel edenlerin günâhı verilir, o kötü yolda gidenlerin günâhından da hiçbir şey eksilmez.” [Müslim]
“İyi işe vesîle olan, hayâtında ve öldükten sonra da o işi yapanlar kadar sevâp kazanır. Kötü işe önayak olana da, bu iş terk edilinceye kadar, bunun günâhı yazılır.” [Taberânî]
Şu hâlde, insanlığın dünyâ ve âhiret saâdeti için çalışanlara yardımcı olmak, onların sevaplarına ortak olmak demektir. Günâh olan işlere yardımcı olmak ise, o günâha ortak olmak demektir. İnsanları saptıranlar, sapıklıkta önder olanlar, kendi günâhlarını yüklendikleri gibi, o kimselerin günâhlarını da yüklenirler. (Nahl, 25; Tefsîr-i Kâdî Beydâvî)
Prof. Dr. Ramazan Ayvallı