Namaz, nimetlere teşekkür etmektir


Namaz, bütün varlığımızla kendisine medyûn-u şükran olduğumuz Rabbimize karşı bir saygı duruşudur.

Namaz, bizlere sayısız nimetler veren, affı ve merhameti bol olan Rabbimize karşı bir şükran-ı nimettir. Varlığımızı, hayatımızı, varlıkta kalışımızı, hayatta kalmak için muhtaç olduğumuz gıdalarımızı, sularımızı, ışıklarımızı, nefeslerimizi kendisine borçlu olduğumuz Rahman ve Rahim olan Allah’a karşı, hem sözlü hem fiilî hem aklî, hem de kalbî şükranlarımızı arz etmek kadar vicdanı rahatlatan bir şey yoktur. Bu açıdan bakıldığında, namazın bir fıtrat vazifesi, yaratılış hamurunda var olan bir hayat mayası olduğu anlaşılır. (Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım isteriz) münâcâtı, gerçekten kulun Yaradanına karşı çıkması gereken bir yakarış, bir yalvarıştır.

Namazın Arapçadaki adı olan “Salât” kelimesi, “Sıla-i rahîm” dediğimiz ifadedeki “sıla” ile aynı kök harflerini paylaşmakta ve “buluşmayı, kavuşmayı” çağrıştırmaktadır. Bu ise namazın, âciz bir kul olan insanı, her şeye gücü yeten hakiki dosta, yüce Mevlâya kavuşturan kutsal bir vesile olduğunu, hatta bizzat bir vuslat olduğunu göstermektedir…

Namaz, bütün varlığımızla kendisine medyûn-u şükran olduğumuz Rabbimize karşı bir saygı duruşudur. Şuurlu bir varlık olarak insanın kendi Yaratanına karşı duyduğu sevgi ve saygıdan daha büyüğü düşünülemez. Her şeyimizle kendisine borçlu olduğumuz Rabbimize karşı medyûn-u şükran olduğumuzu idrak etmekten daha değerli bir hakikat olamaz. “İnsan, ihsanın-iyiliğin kulu-kölesidir” şeklindeki prensip penceresinden insanın vicdanına baktığımız zaman, onun kendisini yaratan yüce Rabbine karşı ne kadar derin bir muhabbet ve hürmet beslediğini, ne kadar minnettar olduğunu görebiliriz.

Hiç şüphe yok ki, manevî-ruhî, aklî, vicdanî yönden bir moral garantisi ve cennetin bir anahtarı hükmünde olan namaz ibadetini yerine getiren bir insanın, halis bir niyetle dünyevî işleri de ibadet hükmüne geçer. Yeter ki cami içerisinde, seccade üzerinde Allah’ın rızasını gözeten kulluk ahlâkı, hayat mescidindeki sosyal hayatta da gözetilsin.

Allah’a ve âhiret hayatına iman eden bir kimsenin hayatında, namazın ne kadar önemli olduğunu şöyle bir misalle ortaya koymak mümkündür:

“Günde sekiz saat aynı işte çalışan iki kişiden namaz ve ibadetini yapan kimse, normal maddi ücretini dünyada almakla beraber, cennet gibi ebedî bir saâdeti de kazanmış olur. Allah’a karşı görevini yerine getirmeyen kimse ise, ibadet etmemekle fazla bir maddi kazancı elde etmeyeceği gibi, cennet gibi bir serveti kaybetme riskiyle de karşı karşıyadır.”

Yüce Rabbimiz yapılan işin fazlalığına değil, koyduğu değer ölçülerine göre kaliteli olup olmadığına bakar. Namaz ise, bu kaliteyi sağlayan en önemli değer ölçüsü ve sağlam bir kalite kontrol mekanizmasıdır. “Cenab-ı Hakkın rızası bahâ ile değil, bahâne ile tahsil olunur” sözü bunu anlatıyor…

Hasan Yavaş’ın önceki yazıları…



2025-12-17 02:00:00

Kategori içindeki yazılar: Hasan Yavaş