Bu dünya, insanoğlu için bir konaktır. Bu geçici varlık, bir görünüştür. Gölge gibi, yavaş yavaş çekilmekte, geçip gitmektedir.
İnsan dünyada, ahiret yolcusudur. Dünyaya ebedî kalmak için değil, ömür bitince ahirete gitmek için gelmiştir. Allahü teâlâ, insanı hayatı boyunca, dünyada durdurur. İnsan belli olan eceli gelinceye kadar ve rızkı tükeninceye kadar ve ezelde takdir edilmiş olan amelleri bitinceye kadar, dünyada durur. Vakti saati gelince dünyadan ayrılır. Dünyadaki ameline, yaşayışına göre ahirette muamele görür. Onun için insan, ölüm gelmeden önce dünyada Allahü teâlânın rızasına uygun yaşamaya çalışmalıdır…
Büyük İslam âlimi Seyyid Abdülhakîm Arvasi “rahmetullahi aleyh” (Sefer-i âhıret) adındaki eserinde şöyle buyurmaktadır: “Îmânı olan ve aklı olan ve bâliğ olan erkek ve kadınlara, (Mükellef) denir. Mükellef olanların, ölümü çok hatırlaması sünnettir. Çünkü, ölümü çok hatırlamak, emirlere sarılmaya ve günahlardan sakınmaya sebep olur. Haram işlemeye cesareti azaltır. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Lezzetleri yıkan, eğlencelere son veren ölümü çok hatırlayınız!)
Evliyadan bazısı, her gün ölümü hatırlamayı âdet edinmişti. Muhammed Behâeddîn-i Buhârî “kuddise sirruh” her gün yirmi kerre, kendini ölmüş, mezara konmuş düşünürdü…
Ölmek, yok olmak değildir. Ölüm ruhun, bedenden ayrılmasıdır. İnsanın bir hâlden başka bir hâle dönmesidir. Bir evden, bir eve göç etmektir. Ömer bin Abdülaziz “rahmetullahi aleyh” buyurdu ki: (Sizler, ancak ebediyyet, sonsuzluk için yaratıldınız! Lâkin bir evden, bir eve göç edersiniz!)
Bir kimsenin îmân ile öleceği son nefeste belli olur. Bir insan, bu nimete kavuşunca, Allahü teâlânın ihsanları başlar. Bu ânda, elbette sevinir. Saadet sâhibi o kimsedir ki, Azrâîl “aleyhisselâm” gelip, (Korkma, Erhamürrâhimîne gidiyorsun. Asıl vatanına kavuşuyorsun. Büyük devlete, nimete erişiyorsun!) der. Böyle kimseye, bundan daha şerefli bir gün yoktur.
Bu dünya, bir konaktır. Bu geçici varlık, bir görünüştür. Gölge gibi, yavaş yavaş çekilmekte, geçip gitmektedir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.) Dünya hayatı, rüya gibidir. Ölüm uyandırıp rüya bitecek, hakiki hayat başlayacaktır.
Can vermek acısı, dünya acılarının hepsinden daha acıdır. Fakat, ahiret azaplarının hepsinden daha hafiftir. Mümin, ruhunu teslim edeceği vakit, rahmet meleklerini, Cennet nimetlerini görüp, onların zevki ile, can verme acısını duymaz. Ruhu, tereyağından kıl çeker gibi, kolay çıkar. Nimetlere kavuşur…
Her Müslümanın, ölüme hazırlanması lâzımdır. Bunun için de, tövbe etmelidir. Kul hakkı altında kalmamaya dikkat etmelidir. Yani, hakları sahiplerine verip helalleşmelidir. Allahü teâlânın emirlerine uymalı, İslam’ın beş şartını yerine getirmelidir. Bunu yapan insan ebedî saadete kavuşur.