İlk insan ve ilk Peygamber Hazret-i Âdem babamız ile eşi Hazret-i Havvâ annemiz, yeryüzünde bulunan ve “İlâhî vahiy” ile terbiye edilmiş olan ilk âiledir.
“Âile”: “Nikâhlanıp, evlenerek bir araya gelen erkek, kadın ve çocuklardan meydâna gelen en küçük topluluk”tur. “Aralarında bir nikâh bağı bulunmayan mükellef ya’nî cezâî ehliyete sâhip bir erkekle bir kadın arasındaki gayr-i meşrû ilişki”ye “Zinâ” denir. “Zinâ”, aslında “dînen ve kânûnen cezâyı gerektiren, meşrû olmayan cinsî münâsebet”tir. Cemiyetlerin selâmetleri için muhakkak sûrette zinâyı, fuhşu, gayr-i meşrû münâsebetleri önleyici hukûkî tedbîrlerin a’zamî ölçüde alınması lâzımdır.
Şüphe yok ki insanlık, “Âile” ile başlar. Eski ve köklü bir müessese olan âile, değişik yer ve zamanlarda, değişik görünüşler kazanmasına rağmen dâimâ var olagelmiştir.
Peygamberler târihini incelediğimizde, hepsinin gâyelerinin, yüksek ahlâklı iyi insanlar, iyi âileler ve iyi cemiyetler meydâna getirmek olduğunu görüyoruz. Zâten bizim dînimizde, târihimizde, kültür ve medeniyetimizde eğitimden maksat da “iyi insan”, orijinal ismiyle söylemek gerekirse, “insân-ı kâmil” meydâna getirmektir.
Bütün Peygamberler ve onların vârisleri olan İslâm âlimleri ve Evliyâ-yı kirâm, hep gıdâ gibi, bütün insanlara lâzım olan fertler, âileler ve cemiyetler teşkil etmek için uğraşmışlardır. Burada hemen, büyük İslâm âlimi İmâm-ı Gazâlî‘nin bir sözünü hâtırlıyoruz. Buyuruyor ki: “İnsanlar üç gruptur. Birinci grup gıdâ gibidir, herkese her zaman lâzımdır. İkinci grup devâ (ilaç) gibidir, bazı insanlara bazen lâzım olur. Üçüncü grup ise illet (maraz, dert, hastalık) gibidir, herkes ondan kaçar, ama o, insanlara bulaşır.”
İlk insan ve ilk Peygamber Hazret-i Âdem babamız ile eşi Hazret-i Havvâ annemiz, yeryüzünde bulunan ve “İlâhî vahiy” ile terbiye edilmiş olan ilk âiledir. İnsan nesli (soyu) onlardan çoğalmıştır.
“Âile”, cemiyetin temel taşı ve âilenin meyvesi olan yavrularımız, çocuklarımız, torunlarımız, körpe dimâğlar da istikbâlimizin temînâtı ve âtîdeki ümîdimizdir. Onlara ne kadar hizmet versek azdır; zîrâ azîz vatanımız, asîl milletimiz ve ebed-müddet devletimiz sağlam bir şekilde onların omuzlarında yükselecektir.
Genel olarak büyükbaba, nine, çocuklar ve torunlar âile ferdlerinden sayılır. Kan, süt ve evlilikten doğan akrabâlar da katılınca, âile çevresi genişler. Erkeğin anası, babası ve kardeşleri ile kadının anası, babası ve kardeşleri en yakın akrabâlardır…
Âileden gâye, neslin devâmını sağlayan çocuklardır. İnsanın öldükten sonra iyilikle anılması için; sadaka-i câriye (topluma faydalı bir eser) veya faydalı bir ilim (kitap veya talebe) yahut hayırlı evlâd bırakması gerekir. Her şey bitip unutulduğu hâlde, bunlar unutulmaz ve ölen insanın hayırlı işinin devâmını temîn eder. O hâlde çocuğun örnek şekilde yetiştirilmesi, anne ve babanın ortak vazîfesidir. Anne çocuğunu bizzât emzirip büyüttüğü, devâmlı güzel ahlâkı anlattığı gibi, bunların ev, yiyecek, giyecek ile manevî ve maddî ihtiyaçlarını karşılamak da önce babanın vazîfesidir.
Çocuklar, millî ve ma’nevî değerlerimizi, Allahü teâlâya inanmayı, Peygamber sevgisini, büyüklere hürmeti, vatan-millet aşkını, “Ezân” ve “Bayrak”a saygıyı, gelenek ve göreneklerini hep âilede öğrenirler.