Mısır’da yaşayan Muhammed Şüveymî hazretlerinin kabr-i şerîfi de bu yerdedir…
Bir gün sevdiği bir genç geldi.
Ancak “üzüntülü” hâli vardı.
“Sıkıntılısın evlât.”
“Evet efendim, hem de çok.”
“Hayırdır, neyin var?”
“Efendim, ben bir kıza âşık oldum.”
“Olabilir, kim bu kız?”
“Komşumuzun kızı efendim. Evlenme teklîf ettim, reddetti. Delireceğim.”
O gence dergâhın boş bir “oda”sını gösterip;
“Gir şu odaya, o kızın ismini tekrar tekrar söyle” buyurdu.
Delikanlı girdi o odaya.
Yemedi, içmedi, “Nerimân! Nerimân!” dedi durdu devamlı.
Üçüncü gün çalındı kapısı.
İçeriden seslendi:
“Kimsiniz?”
“Ben, Nerimân!”
“Hangi Nerimân?”
Kız sinirlendi;
“Canım hangisi olacak? Sevdiğin Nerimân evlenmek istediğin Neriman.”
“Peki ne istiyorsun?”
“Canım evlenme teklif etmiştin ya, kabul ediyorum!”
Genç, kalbinden;
“Mâdemki, insan sevdiğinin ismini çok söylemekle ona kavuşuyor. Öyleyse Rabbimin ismini çok söyler, Ona kavuşurum” dedi.
Böyle düşündü…
Ve kapıyı açmadan;
“Ben vazgeçtim” dedi.
“Sen neler söylüyorsun?”
“Evet, seninle işim yok.”
Kız, me’yus geri döndü.
O genç, o günden îtibâren “Allah” zikriyle meşgul oldu. Beşinci gün açıldı kalp gözü. Evliyâ oldu.