Irak velîlerinden Ebül Hasan Cüsûkî hazretleri zamânında bir genç bir gece bu zâtı gördü rüyâsında. Ancak tanımıyordu kendisini.
O ara, Efendimiz de orayı teşrîf edip;
“Bu zâta tâbi ol!” buyurdular kendisine.
Delikanlı uyandı.
Çok duygulanmıştı rüyâdan!
İyi de, kimdi bu zât?
Nerede yaşardı?
Hiçbir şey bilmiyordu…
Bir sene sonra, bir iş vesîlesiyle bu zâtın beldesine gitmişti. Orada “nûr yüzlü bir zâtla” karşılaştı bir gün.
Dikkatle baktı.
Kendi kendine;
“Tamam. İşte bu, o zât, aradığım kişi. Rüyâda gördüğüm nûrlu ve sevimli insan bu” dedi.
O sevimli, nûrlu zât da ona doğru gelmekteydi.
Yaklaşınca göz göze geldiler.
Büyük velî, elini gencin omuzuna attı.
Ve muhabbetle;
“Bir senedir neredesin? Sen beni arıyorsun, ben de seni arıyorum” buyurdu.
Genç, ne diyeceğini bilemiyordu?!…
“Haklısınız hocam” dedi.
“O rüyâyı unuttun mu?”
“Hayır hocam, unutmadım.”
“Hani beni bulacaktın. Ne oldu?”
“Siz beni buldunuz” dedi.
Ve sarıldı ellerine.
Öptü ve bir daha ayrılmadı yanından…