Zebid şehrinde yetişen evliyânın büyüklerinden Merzuk Sârifî hazretlerinin oğullarından birinin, bir kimsede alacağı vardı. Bir zaman sonra o kimseden alacağını istedi. Lâkin o, borcunu inkâr ettiği gibi Merzuk Sârifî’ye gelerek “Oğlun, hiç alacağı olmadığı hâlde benden para istiyor” dedi.
O da oğlunu çağırdı.
Ve kendisine;
“Oğlum! Sen borcu alacağı, malı parayı boş ver! Nasıl olsa öleceksin. Zâten ecelin de geldi, helâl et gitsin. Böylece âhirette hesaplaşmayı beklemeden bir an önce cennete girersin” buyurdu.
Oğlu başını eğip;
“Peki babacığım” dedi.
Ve o gece vefât etti…
● ● ●
Zamânın kadısı, Zebid’de bir câmi yaptırmıştı. Câmi inşaatı tamamlanmış, sıra, “mihrab”ın yerleştirilmesine gelmişti.
İnsanlar toplanmıştı.
Merzuk Sârifî de vardı.
Mübârek zât mihraba dikkatle baktı, tam kıble istikâmetinde yerleştirilmediğini görünce kadıya, mihrâbın biraz sağa çevrilmesi gerektiğini söyledi.
Ancak o, îtiraz etti.
Bu zâta karşı çıktı.
Merzuk Sârifî, kadıya “İnanmıyorsan gel sen de bak. İşte, Kâbe-i şerîf şu istikâmette” buyurdu.
Kadı, merakla baktı.
Ve Allahü teâlânın izni, Merzuk Sârifî’nin bereketiyle Kâbe-i muazzamayı karşısında gördü.
Çok mahcup oldu.
Ve Merzuk Sârifî hazretlerinden özür dileyip, mihrâbı tam kıble istikâmetine çevirip tekrar yerine yerleştirdiler.