Yûsüf-i Hemedânî hazretleri evinde oturur, dışarı çıkmazdı.
Fakat bir gün çıkmak istedi.
Böyle bir “istek” doğdu içinde.
Bu arzusu o kadar çoğaldı ki, merkebine binip, sürmeye başladı.
Nereye ve niçin gidiyordu?
Kendi de bilmiyordu…
Gayriihtiyârî çekiliyordu.
Serbest bıraktı hayvanın yularını.
O nereye giderse oraya gidecekti.
Hayvancağız, şehirden çıkıp girdi bir uzun vâdiye.
O, yine diyordu ki:
“Bir hikmeti vardır.”
Bir mescidin önüne geldiler.
Hayvan durdu birden.
O da indi merkebinden.
Ve mescide girdi…
Bir de ne görsün?!
Bir talebesi içeride oturuyor.
Bu zâtın geldiğini gördü.
Ve hürmetle karşılayıp;
“Çok şükür geldiniz, teşrîfiniz ne iyi oldu hocam” dedi.
Hocası sordu:
“Neden iyi oldu evlâdım?”
“Bir derdim vardı efendim, size sormak için teşrîfinizi dört gözle bekliyordum. Az önce ‘yâ Rabbî! Çok acele hocamı bana gönder’ diye yalvardım. Duâm bitti siz geldiniz!”
“Peki ne soracaktın?”
O, suâlini sordu.
Cevâbını aldı ve “Efendim, siz olmasanız biz ne yaparız? Siz yol göstermezseniz, biz bir adım atamayız” dedi.
Büyük velî; “Senin de sadâkatin tammış ki, muhabbet bağıyla bizi çekip getirttin. Ama bir dahaki sefere sen bize gel, bizi yorma!” buyurdu!..