Türkistân’ın en büyük velîlerinden Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin kabr-i şerîfi Semerkant’tadır.
Bu zât bir gün;
“Kardeşlerim! Doğru kitap okuyun, rûhunuzu faydalı ilimlerle doyurun. Nasıl ki, bedenimiz gıdâya muhtaçsa, rûhumuzun da buna ihtiyâcı var” buyurdu.
Ve şöyle devam etti:
“Bedenimiz topraktan yaratıldığı için onun gıdası, topraktan çıkan şeylerdir, ekmek gibi, su gibi, meyve ve sebze gibi. Ama ruh, âlem-i emirden yaratılmıştır. Bedenin gıdasından tat alamaz.”
Dinleyenler;
“Rûhun gıdası nelerdir efendim?” diye sordular.
Büyük zât;
“Rûhun gıdası mânevî şeylerdir. Meselâ ilim gibi, sohbet gibi, ibâdet ve Kur’ân-ı kerîm okumak gibi” buyurdu.
Ve şöyle devam etti:
“Beden, gıdâsını muntazam alamayınca nasıl ki, zayıf düşer ve nihâyet hastalanırsa, ruh da gıdâsız kalırsa zayıflar, hasta olur ve hattâ ölebilir de!”
Cemaat;
“Rûhun ölmesi ne demek efendim?” diye sordular.
Cevâbında;
“Rûhun ölmesi demek, mâzallah îmânsız olmasıdır. Cezâsıysa, cehennemde sonsuz olarak yanmaktır” buyurdu.