Pişmanlık ateşiyle yanmak!..

Tirmiz’de dünyâya gelen Hakîm-i Tirmizî hazretleri, Allah’tan çok korkar, kaçardı her günahtan.

 

Şöyle ki;

 

Hakîm, henüz gençtir.

 

Güzel ve yakışıklıdır.

 

Bir kadın, gönlünü ona kaptırır. Devamlı peşinde dolaşır…

 

Bir gün onu yalnız görür.

 

Ve usulca yaklaşıp;

 

“Merhabâ!” der.

 

O bakar ki, genç ve güzel bir kadın.

 

Cilveler yapıyor kendisine.

 

Birden kan sıçrar beynine!

 

Hiç cevap vermez.

 

Ve hızla uzaklaşır.

 

Lâkin kadın bırakmaz peşini.

 

Başka bir gün Hakîm, bağında yalnızken gidip dikilir yanında!

 

O, bu kadını görür.

 

Acele çıkar bağdan.

 

Kadın da arkasından.

 

O hızlandıkça, kadın da hızlanır. O koşunca kadın da koşar.

 

Nihâyet Hakîm’in önüne derince bir “hendek” çıkar.

 

Her şeyi göze alır.

 

Atlar, ayağı kırılır.

 

Ama kurtulur günah işlemekten…

 

Aradan uzun yıllar geçer.

 

Yaşı seksenlere ulaşır.

 

Bir gün bu hâdiseyi hâtırlayınca, nefsinin; “O kadının dediğini yapsaydın ne olurdu? Sonra tövbe ederdin” dediğini duyar.

 

Birden toparlanır.

 

“Eyvâh, neler düşünüyorum!” der, Utanır kendinden!

 

Uykuları kaçar…

 

Günlerce ağlar! Pişmânlık ateşiyle yanar. İşte bu pişmânlık ve bu gözyaşlarıyla çok yüksek derecelere kavuşur.




Kategori içindeki yazılar: Abdüllatif Uyan