Mısır’da yetişen evliyâdan Zünnûn-i Mısrî hazretleri, gemiyle yolculuğa çıktı bir gün. Ancak cüzdanını bir yankesiciye kaptırdı.
Bütün parası ondaydı.
Ücretini ödeyemeyince, gemici kızdı ve zulmetmeye başladı.
Büyük velî kalbinden;
“Yâ Rabbî! Suçum olmadığını ancak sen biliyorsun, beni, bu zâlimlerden kurtar” diye yalvardı.
O anda garip bir şey oldu…
Suyun yüzü, yüzlerce balıkla doldu.
Herbirinin ağzında birer “altın” vardı ve bu zâta vermek için yarışırlardı.
Mübârek eğildi.
Birinin ağzından, bir “altın” aldı.
Ve gemiciye verdi. Bunu gören gemici ve bütün yolcular, şaşkına döndüler!
Büyüklüğünü bildiler.
Ve çok özür dilediler.
Bu hâdise üzerine “Zünnûn” lâkabı verildi bu büyük velî’ye.
Zünnûn, balık sâhibi demektir.
● ● ●
Bu büyük zât, bir gün sevdikleriyle sohbet ediyordu ki, şunu anlattı onlara:
Bir gün Resûlullah “aleyhissalâtü vesselâm” Efendimiz, Eshâb-ı kirâma buyurdular ki:
“Öyle kullar vardır ki, günâhı sebebiyle, Cenneti kazanır.”
Eshâb sordu:
“Bu nasıl olur yâ Resûlallah?”
Efendimiz;
“Günâhına öyle çok pişmân olur ki, o günâhı silinip, onun yerine ‘sevap’ yazılır. Hattâ şeytan bile hayret edip, kendi kendine; ‘keşke o kimseyi bu günâha sokmasaydım’ der” buyurdu.