Abdullah bin Mübârek hazretlerinin talebesinden Sehl bin Abdullah vardı ki, yakışıklı bir genç olup, çok takvâ sâhibiydi…
Bir sabah derse geldiğinde; “Artık sizin dersinize gelmeyeceğim” dedi hocasına.
Büyük velî;
“Niçin?” diye sorunca;
“Buraya gelirken, kapı önünde çok ayıp bir hâdise vukû buldu” dedi.
Mübârek sordu ki:
“Nasıl bir hâdise evlâdım?”
O, sıkılarak;
“Tam kapıya yaklaşmıştım ki, sizin evin kızları dama çıkmış, oradan bana seslenerek;
“Gel… gel…” diye işâret ediyor ve her biri gülerek;
“Benim Sehl’im, benim Sehl’im!’ diyerek, beni kendilerine çağırıyorlardı” dedi.
Büyük velî anladı meseleyi.
O gece talebeleri toplayıp;
“Haydi Sehl’in cenazesine gidiyoruz” buyurdu.
Evine varınca; “vefât etmiş olduğunu” gördüler gerçekten.
Talebeler çok şaşırıp;
“Ey efendim, siz, Sehl’in öleceğini nasıl bildiniz?” diye sordular.
Dünkü hâdiseyi anlatıp;
“Benim hiç kızım yok, Sehl’in gördükleri, cennet hûrileriydi… Vefât edeceğini öğrenip onu kendilerine dâvet etmişler” buyurdu.