Seyyid Ebül Vefâ hazretlerini sevmeyen fitneciler zamânın sultânına; “Sultânım! En güvendiğiniz kimseler bile sizden ayrılıp o zâtın hizmetine giriyor” dediler.
Sultânın kafası karıştı.
Âlimleri çağırıp sordu:
“Ebül Vefâ’yı ne yapalım?”
Âlimler;
“İmtihan edelim. En güç dînî meseleleri soralım. Cevaplayamazsa işini bitirelim” dediler.
Sultân emretti:
“Tamam, gidip bunu haber verin kendisine!”
Gidip söylediler.
Mübârek zât; “Peki, filân yeri kazın. Orada demirden bir minber bulacaksınız. Onu çıkarıp etrâfında bolca ateş yakarak iyice kızdırın. Kırmızı kor hâline gelince ben o minbere çıkar ve suâllerinize oradan cevap veririm” buyurdu.
Dediği gibi yaptılar.
Halk meydana doldu.
Sultân yerine oturdu.
Âlimler yerlerini aldılar. En son Ebül Vefâ hazretleri geldi ve “Besmele” çekip çıktı kızgın minbere.
Halk bu hâli gördüler.
Bir dehşete kapıldılar!
Büyük zât; “Ey âlimler! Haydi, ne soracaksanız sorun” buyurdu.
Âlimler, o anki şaşkınlıktan soracakları şeyleri unutmuşlardı!
Ama o, hepsini biliyordu.
Her suâli tek tek cevapladı.
Ve minberden indi.
Bu kerâmeti gören âlimler ve Bağdat halkı elini öpüp özür dilediler. Sultân da bu kerâmeti görüp anladı nihâyet bu zâtın büyüklüğünü.
“İhlâsla” tâbi oldu kendisine.