Önce dînimi öğrenmeliyim!

Büyük velî Şakîk-i Belhî hazretleri, gençliğinde tüccarlık yapardı.

 

Mal almaya Türkistan’a gitti.

 

Bir puthâne görüp içeri girdi…

 

Birine yaklaşıp sordu:

 

“Ne yapıyorsun böyle?”

 

“İbâdet yapıyorum.”

 

“Bu putun, ne kendine faydası olur, ne de sana. Hâlbuki seni yaratan bir İlâh var ki, Ona tapsan, her türlü murâdına kavuşursun. O hakîkî İlâh, Allahü teâlâdır” dedi.

 

Putperest sordu:

 

“Peki, sen niçin yurdundan çıkıp da buralara geldin?”

 

“Rızık için.”

 

“Bahsettiğin o Allah sana rızık vermiyor muydu?”

 

“Veriyordu.”

 

“O rızık verirken niçin buralara kadar geldin, Ona güvenin yok mu?”

 

Büyük velî düşündü…

 

Ve haklı buldu onu.

 

Ayrılıp, Belh’e döndü.

 

Yolda bir ateşpereste rastladı.

 

Mecûsî, sordu kendisine:

 

“Türkistan’a niçin geldin?”

 

“Rızık için.”

 

“Nereden geliyorsun?”

 

“Belh şehrinden.”

 

“Rızık için Belh’ten kalkıp da tâ Türkistan’a gelinir mi? O rızık, senin için ayrılmıştır. O seni bulur” dedi.

 

Bu sözleri de beğendi.

 

Âhirete çevirdi yüzünü.

 

Kendi kendine;

 

“Bana, önce âhiret ticâreti lâzım. Önce dînimi öğrenmeliyim” diye düşündü…

 

İslâm ilimlerini öğrendi önce.

 

Çalışıp büyük bir “evliyâ” oldu ve kararmış gönülleri îmân nûruyla doldurdu.




Kategori içindeki yazılar: Abdüllatif Uyan