Hindistan evliyâsının meşhûrlarından. Hem Kadirî ve hem de Çeştiyye yolunda kemâl sahibi olan evliyâdandır. İsmi, Muhammed bin Hasen olup, Hindistan’da Çünpûr şehrinde dünyâya geldi. Doğum târihi kaynaklarda kat’î olarak bulunamamıştır. 944 (m. 1537) senesi Receb ayının yirmiyedinci günü vefât etti. Kabri, Dehlî’de babasının kabri yanındadır.
Babası ve dedeleri de bu yolun büyüklerinden olan Muhammed Hasen, çok iyi bir tahsil görerek yetişti. Zâhirî ve bâtınî kemâlât ve olgunluklara kavuşup, zamanının âriflerinden, sahîh hâller, üstün kerâmetler sahihi bir velî oldu.
Allahü teâlânın velî kullarına mahsûs olan heybet, güzellik ve tatlılık onun yüzünde öyle aşikâr olurdu ki, görenler, güzelliği ve tatlılığı karşısında hayrette kalırlar. “Allahü ekber! Bu nasıl yüzdür ki, bize bu kadar te’sîr ediyor” demekten kendilerini alamazlardı. Hindular bile aynı şekilde söylerlerdi.
Allahü teâlânın ve O’nun dostlarının, ya’nî başta Resûl-i ekrem ( aleyhisselâm ) efendimiz olmak üzere, büyüklerin aşk ve muhabbeti kendisini o derece sarmış idi ki, başka hiçbir şey düşünmez, hep bu aşkla yanardı. Geceleri, herkes uyurken kalkıp, ibâdet ve tâatle meşgûl olurdu. Bu zamanda aşk ve muhabbet ateşiyle göz yaşları dökerek doya doya ağlamak, diğer evliyâ zâtlar gibi Muhammed bin Hasen hazretlerinin de husûsiyetlerinden olduğu için, ikindi namazından sonra akşamın ve dolayısı ile gecenin gelmesini, sevgilisini bekliyen bir âşık gibi iştiyâkla beklerdi. Akşamdan sonra halvete, ya’nî husûsî odasına çekilir, yalnız cenâb-ı Hakkın zikri ile meşgûl olurdu. Ba’zan da oturur, büyüklerin, yüksek hâl sahiblerinin durumlarını yazardı. Ba’zı mektûplarını toplayıp bir araya getirmişlerdir. Ayrıca ba’zı risaleleri de vardır. Şairliği de kuvvetli olup, ba’zan şiir de söylerdi.
Talebeleri pekçok idi. “Ahbâr-ül-ahyâr” kitabının sahibi olan Ebü’l-Mecd Abdülhak-ı Dehlevî hazretleri, kitabında, ortanca amcası Şeyh Menû Cehr’in Muhammed bin Hasen hazretlerinin talebelerinden olduğunu, Menû Cehr’in, bereketler ve ni’metler sahibi, hocasının muhabbeti kendisini kaplamış olup, devamlı zikirle meşgûl olan bir zât olduğunu haber vermektedir.
Muhammed bin Hasen’in doğum yeri Cünpûr şehri olmasına rağmen, kendisi Agra beldesinde ikâmet ederdi. Bir sene hacca gitmişti. Hacdan sonra oradan ayrılamayıp, Resûlullah ( aleyhisselâm ) efendimizin kabr-i şerîflerine yakın bir yerde senelerce mücavir olarak ikâmet etti. Hacı Abdülvehhâb ikinci defa hacca gittiğinde, onu memleketi olan Hindistan’a getirdi.
Şu beyt, Muhammed bin Hasen hazretlerinindir:
“Sudaki, aynadaki, sûretindir, sen değil.
Sen başkasın o başka, yanılma ve iyi bil.”
Muhammed bin Hasen’in ( radıyallahü anh ) Mektûbât’ında buyuruluyor ki: Bir âlem vardır ki, ancak hislerle anlaşılır, Mülk sûresi 23. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Sizi yaratan, size işitecek kulak, görecek göz ve duyacak gönüller verdi” buyuruldu. Bir âlem vardır, ancak akılla anlaşılır. “Akıl bir nûrdur, Allahü teâlâ onu mü’minin kalbine atar. Bununla hakla bâtıl, doğru ile yanlış arasını ayırır” buyuruldu. Bir âlem daha vardır. Ancak ilimle anlaşılabilir. Enbiyâ sûresi 7. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Bilmediklerinizi bilenlerden sorup öğreniniz” buyuruldu. Bir başka âlem daha vardır, ancak aşk ile bilinebilir. En’âm sûresi 61. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Kulların üstünde gâlib O’dur ve üzerinize, amellerinizi yazan hafaza melekleri gönderir” buyuruldu.
Ey azîz, his, akıl ve ilimle anlamanın dışında bir hâl daha vardır ki, ona aşk derler. O hâlde, akıl, his ve ilimle bilinmeyen şeyler aşk ile bilinir. “Ebrârın beni görme şevki uzadı. Ben ise, onlara onlardan daha müştâkım” hadîs-i kudsîsini tadan bunu bilir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Ahbâr-ül-ahyâr sh. 241
MUHAMMED BİN HASEN