MEVLÂNÂ MUHAMMED RUKIYYE

Evliyânın büyüklerinden. Hayâtı hakkında fazla bilgi yoktur. 900 (m. 1494) senesinden sonra vefât etti. Muhammed Rukıyye, zâhirî ilimlerde eşsiz bir âlim olup, tasavvuf yolunda makamı çok yüksekti. Va’z ve nasihat ettiği zaman, dünyâ sevgisini ve muhabbetini gönüllerden çıkarmaya çalışırdı. Çok sayıda talebe yetiştirdi.

Mevlânâ Muhammed; ârif, âlim, takvâ ehli, dünyâ sevgisini kalbinden çıkarmış, kalbi Allahü teâlânın sevgisi ile dolu mübârek bir zât idi. Çok ibâdet ederdi. Tasavvuf yolunu Yûsuf Mahdûm’dan öğrendi. Mevlânâ Muhammed’in yedi tane oğlu oldu. Çocukları, kendisi hayatta iken talebe yetiştirmeğe ve insanlara doğru yolu göstermeğe başladılar.

Mevlânâ Muhammed, talebelerine şöyle buyurdu: “Size bu yolda lâzım olan, mücâhede ve riyâzeti elden bırakmamak, bu yolun âdabına gereği gibi riâyet etmek, bu yolun temeli olan doğru söz ve helâl yemek üzere devam etmektir.”

Mevlânâ Muhammed anlatır: “Hocam Yûsuf Mahdûm şöyle buyurmuştur: “Sadık olan talebe önce halvet ve uzlete çekilmeli, oruç tutmalıdır. Yeme, uyku ve konuşmanın az olmasına, devamlı abdestli olmaya ve beş vakit namazı cemâatle kılmaya dikkat etmelidir. Hergün Kur’ân-ı kerîmden yüz âyet-i kerîme okumalıdır. Sonra Allahü teâlâyı çok zikr etmelidir. Hergün yüz İhlâs sûresi, yüz istiğfar ve Resûlullahın ( aleyhisselâm ) rûh-i şerîflerine yüz salevât-ı şerîfe okumalıdır. Buna devam eden kimsenin Ârif-i billah olması mümkündür. Bundan fazlasını yapmak daha iyidir. Büyüklerimiz buyurdular ki: “Susmak, açlık, az uyumak, uzlet ve zikre devam yolumuzun aslıdır.”

Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “Ya hayır söyle veya sus. Susan kurtulur.” Ya’nî sükût eden kimse, dünyâda düşmanlarından, âhırette ise ateşten kurtulur. Eshâb-ı Kirâmdan Ukbe bin Âmir buyurdu ki: “Resûlullaha ( aleyhisselâm ); “Dünyâ ve âhırette kurtuluş ne ile olur?” diye suâl ettim. Resûlullah ( aleyhisselâm ); “Dilini muhafaza eyle. Zarûret olmadıkça evinden çıkma. Günahlarını hatırlayıp, ağla. Kurtuluş bunlarla olur” buyurdu.

Dilin yirmibir âfeti vardır. Bu âfetler şunlardır: 1- Fâidesiz konuşmak. 2-Bâtıla dalmak, ya’nî içki meclislerini, fâsıkların yaptığı işleri, zenginlerin rahatını, sultanların zulmünü güzel görerek anlatmak. 3- Sözde başkalarına galip gelmek için münâkaşa ve mücâdele etmek. 4- Düşmanlık. 5- Halk beğensin diye konuşmak. 6- Edebe mugayir sözler söylemek. 7- İki dilli ve iki yüzlü olmak. 8- Bir kimseyi yüzüne karşı medh etmek. 9- Günâhı ve suçu olmayan bir müslümanı alaya almak, 10- Günâha götürecek latifeler yapmak. 11- Bir müslümanla alay etmek 12- Bir müslümanı bir toplumda maskara yapmak. 13- Müslümanın sırrını başkasına duyurmak. 14- Verdiği sözü yerine getirmemek. 15- İki müslüman arasında söz taşımak. 16- Yalan söylemek. 17- Yalan yere yemîn etmek. 18 Küfre sebep olan sözleri söylemek. 19 Konuşulmaması gerekeni konuşmak Şeyh Sa’dî buyuruyor ki: “Şu iki şey aklın noksanlığındandır: Konuşulacak yerde konuşmamak, konuşulmayacak yerde konuşmak.” 20- İnsan ve hayvana la’net etmek. 21- Gıybet etmek.

Hadîs-i şerîfte; “Açlık nûr, tokluk zulmettir” buyurulmuştur. Yine hadîs-i şerîfte; “Melekût kapısını açlık ile çalın. Çünkü bu kapının anahtarı açlıktır” buyuruldu. Bir şiirde şöyle denilmiştir: “Eğer bedenini beslersen fil olursun, rûhunu beslersen melek gibi olursun.” Acıkmadıkça yememeli, yiyince helâlinden yemelidir. Az yemelidir. Yemeğe Besmele ile başlamalı, yemekten sonra Allahü teâlâya hamdetmelidir. Yemeği, vücûdun sağlık, sıhhat, afiyet sahibi olup, ibâdet ve tâat için kuvvet kazanmak niyeti ile yemelidir. Ancak böyle yapılırsa, kemâl mertebesine ulaşılabilir.

Zünnûn-i Mısrî ( radıyallahü anh ) buyurdu ki: “Ne zaman doyuncaya kadar yemek yesem, ya bir günah işlerdim veya bir günâha kasd ederdim.” Nefse, ancak açlıkla boyun eğdirilir. Çok yemek öyle kötü bir mertebedir ki, Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Kâfir olanlar ise (dünyâda) zevklenmeye bakarlar. Hayvanlar gibi yerler, içerler. Hâlbuki ateş, (âhırette) onların yeridir” buyurmuştur (Muhammed-12).

Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Onlar geceden pek az (bir zaman) uyurlardı” buyurmaktadır (Zâriyât-17). Ya’nî takvâ sahipleri, Cennetteki köşklerde zevk ve safa içinde olacaklardır. Çünkü dünyâda iken gayet az uyurlardı. Yine Kur’ân-ı kerîmde meâlen; (Onlar, o kimselerdir ki, geceleyin namaz kılmak için) yataklarından kalkarlar. Rablerine, azâbından korkarak ve rahmetinden ümidvâr olarak duâ ederler. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan da hayır yollarına harcarlar” buyuruluyor (Secde-16). Ya’nî âşıklar ve Hak ehli, Allahü teâlânın aşk ve muhabbeti ile geceleyin yatmak akıllarına gelmez. Allahü teâlâya ibâdet, tâat, zikir ve tesbihe devam ederler. Bir şiirde şöyle denilmektedir “Allah âşıkları, Allahü teâlânın muhabbeti ile öyle bir ilâhî zevke dalmışlardır ki, uyku gözlerine haram olup, uyku nedir bilmezler.” Hattâ bu fakire, bir zaman bir ay uyumak mümkün olmamıştı, insan olmam hasebiyle, vücûdumun sıhhati için uyumak istemiştim. Fakat uzun süre yine uyumak nasîb olmamıştı.

Tasavvuf yolunun esâsı, devamlı Allahü teâlâyı zikir etmek, hatırlamaktır. Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Allahü teâlâyı her hâlinizle çok anın ki, (dünyâ ve âhıret saadetine kavuşup azâbdan) kurtulabilesiniz” buyurulmaktadır (Cum’a-10). Allahü teâlâ, âyet-i kerîmede kurtuluşu, çok zikre bağlı kılmıştır. Ya’nî kişinin, istenmeyen kötü hâllerden kurtulup muradına kavuşması, çok zikre bağlıdır. Mu’âz bin Cebel’in ( radıyallahü anh ) rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, Resûl-i ekrem ( aleyhisselâm ); “Cennet ehli, dünyâda zikretmeden geçirdikleri zamanları için pişman olurlar” buyurmuştur. Fudayl bin Iyâd hazretleri de şöyle buyurdu: “Allahü teâlâyı zikreden, zikr ile ni’metlenir, sevâb kazanır, günahtan kurtulur.”

Bir mürşid-i kâmile talebe olmak istiyen kimse, dînin emir ve yasaklarına uymak ve tasavvuf yolunun edeblerine riâyet etmek sûretiyle, mürşid-i kâmilin işâret buyurduğu şekilde ibâdet ve tâatle meşgûl olunca, hem nefsini ıslâha, hem de ilâhî ma’rifetlere kavuşur. “Nefsini tanıyan, Rabbini tanır” hadîs-i şerîfi gereğince, cehâletten uzaklaşır, irfan derecelerine ve Rabbine yakınlık makamına kavuşur ve evliyânın büyüklerinden olur.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Hediyyet-ül-ihvân; Süleymâniye Kütüphânesi, Hacı Mahmûd kısmı, No: 4587

 


MEVLÂNÂ MUHAMMED RUKIYYE

Kategori içindeki yazılar: HİCRÎ 10.ASIR ÂLİMLERİ