Evliyânın büyüklerinden Behâeddîn-i Buhârî hazretleri, bir gün dergâhta oturuyordu.
Bir genç girdi içeri.
Ve büyük bir edeple;
“Efendim, eğer kabul ederseniz ben de talebeniz olmak istiyorum” diye arz etti bu zâta.
Büyük velî sordu:
“Maksadın nedir evlâdım?”
Cevâbında;
“Feyiz alıp kalp gözümün açılmasını istiyorum efendim” dedi.
Behâeddîn-i Buhârî;
“Pekâlâ” dedi.
Ve ona “merhamet nazarıyla” bir defa nazar etti, baktı.
O bakışla bir hâller oldu gence.
Bayılıp yere düştü!
Nihâyet ayıldığında, “kalp gözü” açılmıştı.
Yıllarca çalışarak ele geçen bu büyük devlet, Onun bir nazarıyla hâsıl olmuştu…
Sonra o gence;
“Evlâdım! Sana, iyiliklerden en güzel iki tânesini söyleyeyim mi?” diye sordu.
Genç sevindi;
“Lütfedersiniz efendim.”
Buyurdu ki:
“Birincisi; Allahü teâlâya dosdoğru bir îmân, ikincisi; Onun kullarına iyilik etmektir.”
Sordu yine:
“Kötülüklerden en kötü iki tânesini de söyleyeyim mi?”
O genç arz etti ki:
“Sevinirim hocam.”
O vakit büyük velî;
“Birisi, Allahü teâlâya şirk, yâni ortak koşmak, öbürü ise, Allah’ın kullarını incitmek, onlara eziyet etmektir” buyurdu.