Tâbiîn’in büyüklerinden olan Hasan-ı Basrî hazretlerinden, sevdiği bir genç nasîhat istedi.
Ona sevgiyle bakıp;
“Evlâdım! Sen Rabbinin emrini azîz tut ki, Allah da seni azîz tutsun. Bil ki, önünde çok korkunç tehlikeler var!” buyurdu.
Delikanlı merak etti:
“Ne tehlikesi efendim?”
“Ölüm, kabir ve mahşer, sonra mîzan, sırat ve cehennem. Bu tehlikeli geçitlerden geçeceksin. Ya kurtulur, cennete girersin, ya da düşersin cehennem ateşine” dedi.
● ● ●
Bu zât bir gün, bir grup genci gördü ki; içlerinden biri kahkahayla pek fazla gülüyordu.
O gülene;
“Hayırdır evlâdım! Bu kadar çok güldüğünü görünce merak ettim. Yoksa âhirete îmânla gittin de ona mı seviniyorsun” buyurdu.
Genç, büktü boynunu:
“Hayır efendim.”
“Kabir azâbından mı kurtuldun?”
“Hayır.”
“Yoksa Mîzan’da amellerin tartıldı da sevapların ağır mı geldi?”
“O da değil efendim.”
Sordu yine:
“Sırat köprüsünü mü selâmetle geçtin yoksa?”
“Hayır efendim.”
Buyurdu ki:
“Öyleyse bu kadar kahkaha nedir evlâdım? Bir insanın önünde bu kadar tehlikeler varken nasıl böyle sevinir, nasıl böyle çok güler?”
Genç, almıştı alacağını.
Ondan sonra hiç gülmedi artık.
Tövbe edip yöneldi Allah’a.