İbrâhim Havvâs hazretleri Bağdat’ta yaşayıp, Rey şehrinde vefât etti.
Bir gün Ravda-yı mübâreki ziyârete giderken çölde “vahşî hayvanları” gördü ki, susuzluktan tâkatları, güçleri kalmamıştı.
Acıdı onlara.
Bir şeyler yapmalıydı…
Bir kayaya hafifçe dokundu.
Allah’ın izniyle “su” fışkırdı kayadan.
Çölde susuz kalmış ne kadar hayvan varsa ânında oraya üşüştüler.
Ve o sudan doya doya içtiler.
Sonra yoluna devam etti.
Ve “nûr’lu” biriyle karşılaştı…
O nûr’lu kişi sordu:
“Nereye gidiyorsun yâ İbrâhim?”
“Medîne’ye.”
“Resûlullah’ı mı ziyâret edeceksin?”
“İnşallah.”
“Bir şey ricâ etsem yapar mısın?”
“Emriniz olur.”
“Estağfirullah. Resûlullaha benim selâmımı söyler misin?”
“Hayhay, kimin selâmı var diyeyim?”
“Kardeşin Hızır’ın dersin.”
Hızır kelimesini duydu.
Elini öpmek istedi.
Fakat öpemedi.
Zîra çoktan kaybolmuştu gözden…
● ● ●
Bir gün de sevdiklerine “Ben, Rabbimden tek bir şey istiyorum!” buyurdu.
Sordular ki:
“O şey nedir?”
“O’na, hiç gıybet etmemiş bir kul olarak kavuşmak. Bunu istiyorum.
Çünkü gıybet, ‘kul hakkı’na girer de ondan. Kıyâmet gününde hiç kimse beni böyle bir şey için arasın istemiyorum” buyurdu.