KÂDIZÂDE-İ RÛMÎ (Selâhaddîn Mûsâ Paşa)

Matematik, astronomi ve Hanefî mezhebi fıkıh âlimi. İsmi, Mûsâ Paşa bin Mehmed bin Kâdı Mahmûd Efendi’dir. Dedesi Mahmûd Efendi, uzun zaman Bursa kadılığı yapması sebebiyle Koca Kâdı adıyla tanınırdı. Babası Mehmed Efendi de genç yaşta Bursa kadılığına getirildi. Fakat çok geçmeden vefât etti. Ailenin büyük oğlu olması dolayısıyla, adının sonuna “Paşa” kelimesi eklenerek, “Mûsâ Paşa” denilen Kâdızâde’ye “Selâhaddîn” lakabı verildi. Dede ve babasına nisbetle “Kâdızâde”, Semerkand’a Anadolu’dan gittiği için de “Rûmî” denildi. Muhtemelen 738 (m. 1337) yılında Bursa’da doğan Kâdızâde-i Rûmî’nin doğum yeri ve târihi ihtilaflıdır. 824 (m. 1421) senesinde Semerkand’da vefât etti.

Kâdızâde-i Rûmî, babası Mehmed Efendi’nin vefâtından sonra, büyük babası Koca Mahmûd’un himâyesinde büyüdü. Ondan ve talebelerinden ilim öğrendi. Molla Fenârî’den ( radıyallahü anh ) fıkıh, matematik ve astronomi ilimlerini tahsil etti. Bursa’da tahsilini tamamladı. Seyyîd Şerîf Cürcânî’nin ( radıyallahü anh ) nâmını duyunca, ondan ilim öğrenmeye azmetti. Yirmibeş yaşlarında iken, 764 (m. 1362) yılında Horasan taraflarına gitti. Seyyîd Şerîf Cürcânî hazretlerinden kelâm ve fen ilimlerini öğrendi. Astronomi ve matematikte ilerledi. Mâverâünnehr taraflarına gitti. Semerkand’da, Timur Hân’ın oğlu Şahruh’tan büyük i’tibâr gördü. Şahruh’un oğlu Uluğ Bey’in hocalığına ta’yin edildi. Uluğ Bey’e, Türkistan ve Mâverâünnehr bölgesinin idâresi verilince, Semerkand’ı kendisine merkez yaptı. Hocası Kâdızâde’ye büyük ihtimâm gösterip, onun için bir medrese ve rasadhâne inşâ ettirdi. Her talebe için bir oda ve her müderris için bir dershâne yaptırdı. Medreseye müderrisler ve müderrislerin başına Kâdızâde’yi ta’yin etti. Başmüderris olan Kâdızâde, medresenin ortasındaki kare şeklindeki sahada müderrisleri toplar, onlara ders verirdi. Onlar da kendilerine ayrılan dershânelerinde talebelerine îzâh ederlerdi. Bu müderrislerle beraber, Uluğ Bey’in bizzat kendisi de Kâdızâde’nin derslerini dinlerdi. Bu medresede; yüksek din bilgileri, matematik ve astronomi ilminin incelikleri öğretilirdi. Uluğ Bey, medrese yanında yaptırdığı rasadhânenin müdürlüğüne de, meşhûr astronomi âlimi Gıyâseddîn Cemşîd’i getirdi. Kâdızâde-i Rûmî’ye, orada da vazîfe verdi. Gıyâseddîn Cemşîd, Nâsıreddîn Tûsî tarafından hicrî yedinci asırda Merâga rasadhânesinde hazırlanan Zîc-i İlhânî’nin yetersiz olduğuna, ba’zı yanlışlıkların düzeltilmesi gerektiğine inanıyordu. Ancak ömrü vefa etmeyip, rasadhânenin açılışından kısa zaman sonra vefât etti. Rasadhâne, Kâdızâde-i Rûmî’nin emrine verildi. Kâdızâde-i Rûmî, rasadhânede yaptığı gözlemlerle, Uluğ Bey Zîc’ini hazırlamağa başladı. Ancak ömrü vefa etmeyip, Zîc’i tamamlayamadan vefât edince, rasadhânenin müdürlüğüne Kâdızâde’nin genç talebesi Ali Kuşçu getirildi. Ali Kuşçu, yaptığı uzun çalışma ve gözlemler neticesinde, hocasının başladığı “Zîc’i Uluğ Bey” adındaki gök cisimlerinin hareketlerine dâir takvimi tamamladı.

Semerkand’da, Uluğ Bey’den başka daha birçok talebe yetiştiren Kâdızâde-i Rûmi, meşhûr matematikçi Fethullah Şirvânî ve Fâtih devri âlimlerinden Ali Kuşcu’ya hocalık etti. Fethullah Şirvânî, tahsilini tamamladıktan sonra, Anadolu’ya gitti. Memleketi Kastamonu’da yerleşti. Kastamonu hâkimi Çandaroğlu İsmâil Bey’in iltifâtına mazhar oldu. Kastamonu Medresesi’nde; astronomi, matematik, kelâm ve mantık ilimlerini okuttu. Burada ilim öğretirken, hocası Kâdızâde-i Rûmî’nin “Şerhu Eşkâl-üt-te’sîs” adlı eserini şerh etti. Kâdızâde’nin diğer talebesi Ali Kuşçu, Uluğ Bey’in vefâtından sonra hacca gitmek behânesiyle Semerkand’dan ayrıldı. Tebrîz’de Akkoyunlu hükümdârı Uzun Hasan’dan büyük i’tibâr gördü. Uzun Hasan tarafından Fâtih’e elçi olarak gönderildi. İstanbul’da Fâtih Sultan Mehmed Hân’ın büyük iltifâtlarına mazhar oldu. Elçilik vazîfesini tamamladıktan sonra İstanbul’a geri dönmeye râzı oldu. Tebrîz’e gidip, aile efradı da dâhil ikiyüz kişilik bir toplulukla geri döndü. İstanbul’a gelişinde büyük merasimle karşılandı. Devrin ulemâsı, onu yolda karşılamak için Üsküdar’a geçti, ilme ve âlime hürmeti ve dîn-i İslama hizmetiyle meşhûr olan Fâtih Sultan Mehmed Hân, İstanbul’a gelinceye kadar, her konağına 1000 (bin) akçe verilmesini emretti. Ali Kuşçu da, İstanbul’u fetheden ve Resûlullahın ( aleyhisselâm ) medhine mazhar olan o mübârek kumandana, ilm-i hesâb (matematik) ilmine dâir “Muhammediye” adlı eserini takdim eyledi. Vefâtına kadar Ayasofya Medresesi’nde ders verdi.

Kâdızâde-i Rûmî’nin bu iki talebesi vasıtasıyla, yüksek matematik ilmi, batı Türkleri arasında (Anadolu’da) da yayıldı. Kâdızâde’nin; Uluğ Bey, Fethullah Şirvânî ve Ali Kuşçu adındaki bu üç talebesi de birçok talebe yetiştirip, faydalı eserler yazarak, öğrendikleri ilimleri insanlara öğretmeye gayret ettiler.

Kâdızâde ve talebeleri, gök cisimlerinin kendi mihverleri etrâfındaki hareketlerini incelerken, zamanında bilinen yüksek matematiğin en son geliştirilen kaidelerini daha da geliştirerek uyguladılar. Astronomi ile ilgili fizik kurallarını da, astronomiye ilk olarak tatbik ettiler. Hazırlamış oldukları “Zîc-i Uluğ Bey”, tertîb ve mükemmeliyet yönünden Ortaçağın en üstün astronomi cetveli idi. Uzun seneler, astronomi ile uğraşan ilim adamlarının ilk müracaat kitabı oldu. Bu kıymetli eser, ancak 1060 (m. 1650)’de Londra’da yayınlanan bir makale ile Avrupalılar tarafından tanınabilmiştir. Bu makale, 1256 (m. 1840)’den sonra da Fransızcaya tercüme edilmiştir.

Kâdızâde-i Rûmî Selâhaddîn Mûsâ Paşa’nın yazmış olduğu eserlerden başlıcaları şunlardır:

1- Muhtasar bir aritmetik kitabı olan ve Allâme Selâhaddîn Mûsâ imzasını taşıyan “Muhtasar fil-Hisâb”.

2- Osmanlı medreselerinin temel kitaplarından olan Câmi’ıl-Mahmûd Harezmî’nin “El-Mülahhas fil-hey’e” adlı astronomiye dâir eserinin şerhi olup, çeşitli kütüphânelerde birçok yazma nüshaları olan bu eser, üç-dört defa basılmıştır.

3- Muhammed bin Eşref Semerkandî tarafından, Öklid’in (Euclides) “Kitâb-ül-usûl”ünde bahsedilen mevzûlara dâir yazılan ilk geometri çizimleri ve üçgenlerin niteliklerine dâir “Eşkâl-i Te’sîs” adlı eserin şerhi. Bu eser de Osmanlılarda çok meşhûr olup, birçok yazma nüshaları mevcûttur ve baskısı da yapılmıştır.

4- Gıyâseddîn Cemşîd’in “Risale fil-istihrâc-il-ceyb derece-i vahide” adlı eserini şerheden Kâdızâde-i Rûmî, bu eserinde, bir derecelik yayın sinüsünü bulma usûlünü, kitabın aslından daha iyi ve basit bir şekilde, devrinde bilinen matematik kaidelerinden daha ileri bir seviyede hesap şeklini ortaya koyarak açıklamıştır. Bu kıymetli eserde, bir derecelik yayın sinüs değerinin, yarıçap bir birim alındığında; 0,017452406437 olduğu gösterilmiştir ki, bugünkü ile aynıdır.

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Şakâyık-ı Nu’mâniyye tercümesi (Mecdî Efendi) sh. 196

2) Osmanlı Müellifleri cild-3, sh. 291

3) Tâc-üt-tevârih cild-2, sh. 407

4) Âsâr-ı bakiye (Sâlih Zeki) cild-1, sh. 190

5) Rehber Ansiklopedisi cild-3, sh. 150

6) Güldeste-i riyâz-ı irfan sh. 275

7) Mu’cem-ül-müellifîn cild-11, sh. 319


KÂDIZÂDE-İ RÛMÎ (Selâhaddîn Mûsâ Paşa)

Kategori içindeki yazılar: HİCRÎ 09.ASIR ÂLİMLERİ