Konya’da dünyâya gelen Seyyid Ebül Vefâ hazretlerinin kabr-i şerîfi İstanbul’un Vefâ semtindedir.
Büyük evliyâdandır.
“Tâc-ül ârifîn” denilir.
Babası da o zamânın velîlerindendi.
Ölüm hastası idi.
Hanımını çağırıp;
“Ey hanım! Öyle zannediyorum ki, vefâtım yakınlaştı, benden sonra bir çocuk dünyâya getirirsin. Bu çocuk büyüyünce büyük evliyâ olur… Doğmadan önce kerâmetleri görülür. Onun sâyesinde pek çok insan hidâyete kavuşur” diye haber verdi.
Bir müddet geçti…
Ve ayrıldı dünyâdan.
Bir ay sonra da o köy halkıyla birlikte oradan göç ettiler. Derken bir yerde mola verildi.
Bir bostan kenarıydı bu yer. O kâfileden birkaç kişi, o bostandan izinsiz “kavun” kopardılar.
Ve herkese dağıttılar…
Bu hanıma da verdiler.
O da bundan yedi.
Ancak o kavunu yer yemez şiddetli bir “ağrı” saplandı kadının midesine! Acele istifra etti.
Ve çıkardı yediğini.
O anda bir şey hâtırladı
Beyinin vasiyetini.
Kendi kendine;
“O haram kavunu yedim. Ama karnımdaki oğlum, kerâmetiyle çıkarttı bana onu” dedi.
Böyle düşündü…
Aradan iki ay geçti…
Doğum gerçekleşti.
Ebül Vefâ hazretleri dünyâyı teşrîf etti.