Şîraz’da yaşayan Allah dostlarından Muhammed ibni Hafif hazretleri, bir talebesini diğerlerinden çok sever, onlar da sebebini merak ederlerdi.
Bir gün bu zâta;
“Efendim, filân arkadaşımızı niçin çok seversiniz?” dediler.
O esnâda dergâhın önünde bir deve yatıyordu.
İbni Hafif hazretleri bir talebeye seslenip;
“Ahmed oğlum! Şu deveyi kaldır da dergâhın damına çıkar!” diye emretti.
Çocuk afalladı…
Ve arz etti ki:
“Efendim, ben bu koca deveyi nasıl kaldırıp da dama çıkarabilirim, bu mümkün değil.”
Mübârek zât;
“Peki kalsın!” dedi.
Ve çok sevdiği talebesine seslendi.
“Mehmeet!”
“Buyurun hocam.”
“Oğlum! Sen şu deveyi kaldır da dergâhın damına çıkarıver!”
Genç, düşünmeden;
“Peki efendim” dedi.
Ve başladı uğraşmaya.
O uğraşırken hocası;
“Bırak oğlum, gel!” buyurdu.
Mehmet koşup geldi.
Hocası diğerlerine;
“Şimdi anladınız mı?” dedi.
Ve şöyle îzah etti:
“Ahmed emrimizi dinlemedi. Düşündü, taşındı ve kendi aklına uyarak itiraz etti, kaybetti. Mehmet ise hiç düşünmeden “peki” dedi, kazandı. Unutmayın, ‘peki’ demek melek sıfatı, ‘itiraz’ etmekse şeytan sıfatıdır.”