Basra’da yaşayan Süfyân-ı Sevrî hazretlerine, bir gün;
“Efendim, Peygamber Efendimiz, meâlen (Çok et yenen hâneden, Rabbimiz nefret eder) buyurmuş. Burada kastedilen hâneden murat nedir?” diye sordular.
Büyük velî;
“Bu ev, içinde gıybet yapılan hânedir” buyurdu.
Bir gün de dostlarına;
“Kardeşlerim! İnsanlar bir meydana toplansa ve bir kimse onlara (Ey insanlar! İçinizde bugün akşama çıkacağını bilen var mı?) diye sorsa, buna doğru cevap verecek kimse çıkar mı?” diye sordu.
“Çıkmaz” deyince;
“Aynı insanlara bu defâ (Peki, içinizde ölüme hazır olan var mı?) diye sorulsa, yine cevap veren çıkmaz. Bu, size garip gelmiyor mu?” buyurdu.
● ● ●
Bir gün de sevdiklerine “Bir Müslüman, dînimizin her emrine uysa, ama gönlünde biraz “dünyâ sevgisi” olsa, o kul mahşer gününde çok mahcup hâle düşer!” buyurdu.
“Niçin?” dediler.
Çünkü o kimse, mahşer ehli arasından çıkarılır ve bir melek, o kimseyi göstererek;
“Bu, falan oğlu filândır ve kalbinde (dünyâ sevgisi) vardır. Hâlbuki Hak teâlâ, ona hiç kıymet vermemiş ve sevmemiştir.
İşte ey ehl-i mahşer! Hak teâlânın hiç sevmediği dünyâyı, bu kişi bir ömür boyu sevmiş ve kıymet vermiştir” diye nidâ eder.
O kimse utanır!
Çok mahcup olur.
Ve “Âh! Yer yarılsa da içine girsem” diye temennî eder.
Abdüllatif Uyan