Evliyânın büyüklerinden. İsmi, Muhammed bin Berekât bin Muhammed bin Abdürrahmân bin İbrâhim bin Abdürrahmân’dır. Dedesi Kerîşe diye bilinir. Yemen’in Terim şehrinde doğdu. Doğum târihi kaynaklarda bildirilmemektedir. 1048 (m. 1638) senesinde vefât etti. Yemen’in İmrân kasabasının dışında bir yere defnedildi. Kabri bilinmekte ve ziyâret edilmektedir.
Şiblî, senelere göre tertip ettiği târihinde, onun hayâtından şöyle bahseder “İbn-i Sekkâf, Terim şehrinde doğdu. Burada yetişti. Evliyâdan bir cemâat ile sohbet etti. İlim öğrenmek ve öğretmek için çeşitli beldelere gitti. Mekke-i mükerremeye gider gelirdi. O zaman Mekke-i mükerremenin kadısı ve reîsi meşhûr Kâdı Hüseyn idi. Kâdı Hüseyn, İbn-i Sekkâfı çok severdi. İbn-i Sekkâf hangi beldeye girse, o beldenin halkı ve idârecileri tarafından sevilirdi. Kendisine verilen hediyeleri talebelerine dağıtırdı. Çok az uyurdu. Çok heybetli idi. Sultanlar ona hürmet ederlerdi.” İbn-i Sekkâfın çok kerâmetleri görüldü. Bunlardan ba’zıları şunlardır:
İbn-i Sekkâf yerden, toprak, saksı parçası ve taş alır, onu talebelerinden istediğine verirdi. O talebe, isteğine uygun olarak onları elinde para, şeker veya helva olarak bulurdu.
İbn-i Sekkâf bir sığır satın aldı. O anda yanında para yoktu. Mal sahibinden sığırın parasını ödemek için biraz mühlet vermesini istedi. Sığırın sahibi, onun bu teklifini kabûl etmedi. Bunun üzerine İbn-i Sekkâf, sığıra sahibinin istediği para sayısınca vurdu. Sığırdan satıcının istediği kadar para düştü.
İbn-i Sekkâf’ın hizmetçisi Abdullah bin Kuleyb anlatır: “Efendim İbn-i Sekkâf beni, Sultan Abdullah bin Ömer Kesîri’ye bir iş için gönderdi. Fakat Sultan Abdullah bu işi kabûl etmedi. Ben geri dönüp, durumu efendim İbn-i Sekkâf’a anlattım. O, sükût etti ve birşey konuşmadı. O sırada kapı çalındı. Kapıya baktığımda, kapıyı çalanın Sultan Abdullah olduğunu gördüm. Sultan Abdullah içeri girince, İbn-i Sekkâf’tan özür diledi ve affını istedi. Benim oradan ayrıldığım andan sonra, karnında bir şişlik meydana geldiğini, nerede ise helak olacağını söyledi. O zaman İbn-i Sekkâf elini onun karnı üzerine koydu. Sultan Abdullah’ın o hâli geçti ve afiyete kavuştu.”
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Hülâsat-ül-eser cild-3, sh. 403
İBN-İ SEKKÂF