Silsile-i aliyyeden Bâyezid-i Bistâmî hazretlerinin yaşadığı devirde binlerce evliyâ varken, o zamânın kutbu bir “ümmî demirci” idi.
Hazret-i Bâyezid, bu kimseyi merak edip, soruşturdu…
Nihâyet onu buldu.
Demirci, örs başında demir dövüyordu. İşini bırakıp koştu ve Hazret-i Bâyezid’in elini hürmetle öpüp “Lütfen bana duâ edin” dedi.
Büyük velî sordu:
“Olur, ama ne için?”
“Derdim hafiflesin diye.”
“Hayrola, nedir derdin?”
Demirci;
“İnsanlar bir bir ölüp âhirete gidiyorlar. Kıyâmet gününün şiddeti ise lisânla anlatılamaz! Hele Cehennem!.. O ateşe bir an dayanılmaz. Bu insanlar o ateşte nasıl yanar, o ateşe nasıl dayanır, işte derdim bu!” dedi.
Ve ağlamaya başladı!
Gözyaşları sel olup aktı!
Büyük velîyi de ağlattı…
O anda bir “ses” geldi gâipten.
“O, ‘nefsî nefsî’ diyenlerden değil, ‘ümmetî ümmetî’ diyenlerdendir” diyordu.
Hazret-i Bâyezid, ona;
“Herkesin yanmasından sana ne? Sen kendini düşün” dedi.
Demirci ağlıyordu!
Dedi ki:
“Elimde değil. Fıtratımın mayası, merhamet suyuyla yoğrulmuş.”
“Peki, istediğin nedir?”
“Tek şey istiyorum. O da, Cehenneme sırf ben gireyim. Bütün günahkâr müminlerin azâbını bana yapsınlar. O zaman derdim biter, rahatlarım.”
Büyük velî çok duygulandı!
Bunu dostlarına da anlattı…