Buhâra’da yetişen evliyânın büyüklerinden Seyyid Emîr Külâl hazretleri, bir gün meydanda güreşiyor, çok insanlar da toplanmış, onu seyrediyordu.
O esnâda büyük velî Muhammed Bâbâ Semmâsî hazretleri geçiyordu oradan.
Yanında talebeler de vardı.
Kalabalığı görünce, durdu.
Seyretti bu “seyyid” genci.
Talebeler şaşırdılar!
Her biri kalplerinden;
“Acabâ ne hikmeti var ki, güreş tutanları seyrediyor hocamız, hayret” diye geçiriyorlardı.
Zîra onlar, güreşmeyi mâlâyani iş bilirlerdi.
Hocaları, onlara;
“Şu güreşenler içinde genç bir pehlivan var ki, onun bereketiyle çok insanlar hidâyete kavuşup evliyâlık yolunda yükseleceklerdir” buyurdu.
Talebeleri anladı, bu işin hikmetini.
Semmâsî hazretleri bunları söylerken Seyyid Emîr Külâl’le göz göze geldi birdenbire…
Genç seyyid, bu büyük evliyâyı görünce, birden mânevî bir “hâl” kapladı kendisini.
Muhabbetini kalbinde hissetti.
Ve onun câzibesine kapıldı.
Gayriihtiyârî ona doğru yürümeğe başladı.
Hem de hızlı hızlı.
Elinde olmayarak.
Âşık oldu bu zâta.
Büyük bir heyecânla geldi.
Hürmetle elini öptü.
Talebesi oldu.
Ve katıldı sohbet halkasına…