Kayyûm-i zaman Muhammed Sıbgatullah hazretleri, o memleketin Kadısının evinde misâfir bulunuyordu.
O sırada kadı evde yoktu.
Âniden bir “Gürültü” koptu.
Kavga sesleri geldi.
Yaklaşık “Bin kişi” kadar olduğu tahmin edilen bir kalabalığın, Kadının evini yağmaya geldikleri anlaşıldı.
Kadının ailesi çok korktular!
Ağlamaya başladılar.
O anda o hırçın kalabalık, birden geri çekilmeye başlayıp, birbirlerine girdiler.
Ağlama ve feryât sesleri yükseldi.
Çoğunun başı kesilip yere düştü.
Çil yavrusu gibi dağıldılar.
Ve gözden kayboldular.
İyi de, kimdi bunlar?
Maksatları neydi?
Meğer zamânın kadısını çekemeyen “Fitneci” insanlar toplanmış, karışıklık çıkarmak ve Kadı Efendi’ye zarar vermek için gelmişler.
Onlardan biri geldi.
Ve şöyle anlattı:
“Biz Kadı Efendi’nin evine yaklaştığımızda, beyaz sakallı, heybetli ve nûrâni bir (Zât) gördük. Elinde uzun bir (Kılıç) vardı. Onu her sallayışında onlarca (Baş) yere düşüyordu, Kaçanlar kurtuldu, gerisi telef oldu.”
Merak edip sordular:
“Kimdi o zât?”
“Tanımıyorum” dedi.
“Nasıl biriydi?” dediler.
O zaman târif etti.
Evet, târife göre; o şahsın kayyûm-i zaman Muhammed Sıbgatullah hazretleri olduğu anlaşıldı. Hâlbuki kendisi o sırada evinde namaz kılıyordu.